Başlığın ilk akla gelen özeti, o kişinin yansıyan tarafıdır. Şimdi şöyle bir düşünelim. İnsanların yaşamlarında süregelen davranış biçimleri aslında hep ‘ben’ odaklıdır. ‘Böyle daha iyi olur, ben yaptım, benim fikrim çok daha gerçekçi, sana katılmıyorum, ben de öyle söylemiştim’ gibi konuşmalar insanın ne kadar bencil bir varlık olduğunu gösteriyor. Daha ziyade paylaşımcılıktan çok uzak, kendi fikirlerinin her zaman doğru olduğuna inanan ve hiçbir fikrinden taviz vermeyen bir insan profili olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu hal ve hareketler; bizi sadece kendi dünyamıza hapseder ve paylaşımcı olmayan, etrafa kapalı bir insan modeli olarak yalnızlığa mahkum eder. Bu modelden çıkan insan figürü; mutsuz, neşesiz ve hayattan hiç zevk almayan, adeta dünyaya geldiğine pişman bir durumdadır.
Kategori: Ahmet Hamdi Erdoğmuş
Hiçlik Duygusu
Kapının birden kapandığını duydum ve o kadar irkildim ki, adeta ruhumdan bir şeyler koptuğunu ve de bir an sendelediğimi hissettim. Gerçekten korkmuştum. Radyoda yayınlanan skece kendimi o kadar kaptırmışım ki karşımda duran biricik eşim, hayat arkadaşım bana boş gözlerle bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyor, nasıl böyle bir tepki verdiğime şaşırıp kendine gel dercesine beni sarsıyordu.
Sedef Kanaat Etmeyince İnci Olmaz
“Hırs ve tama ehlinin gözü doymaz. Halbuki sedef kanaat gösterip kapanmayınca içinde inci olmaz.” Mevlana
Hz. Mevlana’nın yazmış olduğu bu beyit Mesnevi’nin ilk 18 beyitinden sonra gelen ve kişinin manevi yolculuğu sırasında geçirmiş olduğu o uzun ve çetin yolları nereden gelip nereye gitmekte olduğunu, insanın sır perdelerini aralayarak NEY sazına misal gösterip bizlere ve gelecek nesillere inanılmaz örnekler vermesi bakımından çok önem arz eder.