Yaz geçte olsa geldi, bulutlar ve boğuk hava arada “ben de burdayım” dese de resmi olarak yaz geldi!:) Bütün kış yaz yaz diye sayıklamış olmama rağmen üşümek istediğim zamanlar da olmuyor değil, yastığın soğuk tarafını ve içinde buz olan her içeceği seviyorum..
Güzel yazın acıklı yanı ise eskiden yaptığım gibi iki üç ay yan gelip yatamıyor olmam, malum iş haftanın sadece bir buçuk günü beni rahat bırakıyor. Yakınmaktansa sıkıştırılmış tatiller oluşturuyorum. Kısa sürelerle büyük keyifler almaya kuruyorum kendimi.
Çoğumuz haftasonları eğlenmek için çalışıyoruz (birikim yapabilenleri de ayrıca tebrik ederim). Bir şekilde sabırlı olmayı da öğretti bana çalışmak, koca haftaiçi güneşi ve denizi pencere arkasından mahsun gözlerle izleyerek haftasonu kızgın kumlardan serin sulara atlamayı beklemek en dişli sabır sınavlarından biri benim için.. Haftasonu geldiğinde ise bir dakikayı çöpe atıcak lüksüm olmadığını biliyorum.. “Aaa şansa baaak deniz çok dalgalıı, hava da çok rüzgarlıı (Çeşme için çok da şaşırtıcı değil!)” gibi durumlar mini tatilimin önüne set çekemiyor çalıştım çalışalı, güneşin tadını çıkartıyorum bu kendimi daha az vampir hissettiriyor..
Sıcak hava bana farklı bir doping yüklüyor, erken kalkmış olsam da çok geç saatlere kalacak enerjiyi veriyor. Griden sıyrılıp daha canlı renkleri etrafa çiçekler aracılığıyla serpiştirilmiş görmek, taze mis kokulu bahçelerle süslenmiş sokaklardan geçmek yüzümde güller açtırıyor, doğa bir parçası olduğumu kulağıma fısıldıyor. Yaz tüm çekiciliğiyle önümde duruyor ve muzur muzur beni çağırıyor..