Benim için iktisadı anlamak; onun altında yatan felsefeyi özümsemek, yaşamak ve yaşatmaktı. İşte o zaman bir İktisatçı olmanın dünyanın yegane saygın bir meslek olduğunu anlamak hiçte zor değildi.
Lisans eğitimimizin şüphesiz ilk unutulmaz derslerinden biri Prof. Dr. Temel Ergun’dan aldığımız İktisada Giriş dersiydi. Bu derste iktisadın tanımını, alternatif maliyeti, gerçek bir iktisatçı olmanın ne kadar onurlu bir meslek olduğunu ve hocamızın bize açmış olduğu bir vizyondu;
“Ben bir gün Nobel iktisat ödülünü, bu sıralarda oturan genç meslektaşlarımın alabileceğine yürekten inanıyorum, doğru çalışma ve azim ile bu sonuca ulaşmak mümkündür.”
Ben ise yine o ilk günlerde içimde sahip olduğum heyecanla Sherwood’un olduğu yolda yürürken, bir öğrenci kulübünün cazibesine kapılıyor ve üyesi oluyordum. Dersler, okulumuzun laboratuarında İnternet’le tanışma, kulübümüzün toplantıları, yeni arkadaşlar, sosyalleşme ve o hiç bitmeyen koşuşturmalar…
O koşuşturmalar ki; bugün okulumuza her adımı atışımda bana inanılmaz hep ilk günkü heyecanımı yaşatıyor. Çünkü her bir köşesi hatıralarla dolu. Taşıdığımız koliler, stantlar, organizasyonlar, kişisel gelişim seminerleri, eğitimler, kariyer fuarları, sözleşmeler, bir gün matbaaya gidip baskıyı öğrenmek bir gün Türkiye’nin en büyük iş adamlarının karşısına çıkıp gözlerinizdeki ışıltıyla onlara değişim diyebilmek; var olan yanlışlar yerine doğruyu en güzel şekilde yaratmak ve paylaşmak. Okuldaki mesailere ne demeli, uzun süren toplantıların altında okulda kapalı kalmak, o mesailerin en güzel yoldaşı emektar fakülte sekreterimiz Sıtkı hocamızı, o yurdum insanını tanımak. Binlerce anıdan hangisi bu yazıya sığabilir ki?
Ancak bu çalışmalar giderek içimdeki bir özlemi doğuruyor ve bunun eksikliğini hissediyordum, o da içimdeki iktisat ateşiydi; sınav dönemi çalışmalarında bunu daha iyi anlıyordum. Seçtiğim bazı derslere girer olmuştum. Bir gün Prof. Dr. Recep Kök hocamızın İktisadi Düşünceler Tarihi dersindeki bir öğreti hayatımda ne istediğime dair bir açılım yaratacaktı;
İktisadı üç ayağı olan bir canlı olarak hayal edebilirsiniz; üretim, tüketim ve titreyen, sallanan ve diğerleri kadar güçlü olmayan paylaşım ayağı. İktisat aslında sınırlı olmayan kaynakların paylaşımını sağlamak üzerine kurulan bir araçtı. Benim de üzerinde uzmanlaşmak istediğim alan bu olmalıydı.
Recep hocanın bana bir mesajı vardı; sizin o karmaşık bilgileri unutabileceğinizi zaten biliyoruz. Bizim asıl amacımız; tüm bu bilgilerle sizin düşünmenizi, sorgulamanızı, beyninizdeki nöronların olaylar arasında ilişki kurmasını sağlamak. Bu gözle bakınca, hocanın dersinde onu karmaşık bilgileri anlatan bir insan değil, içindeki sonsuz iktisat sevgisini, hiçbir şeye aldırmadan anlatan bir aşık olarak görebilirisiniz. Baktığında görünen arındaki algılayabilmek, sizlerin öğreneceği en büyük derslerden biri olacaktır.
Yaşar hocayı tanımak…
Girişimcilik adlı bir panelde son 10 dakika söz almış, paneli kurtarmakla kalmamış bize de paylaşımlarıyla etkisinde bırakmıştı. Fakültemizde yüksek lisans yaptığı yıllarda, yeri gelip günde 5 saat uyuyup, daha fazla okumayı tercih etmesi ve düşünceleri.
Lisans eğitimimin son iki yılında Tarım Ekonomisi ve Rekabet Teorisi adlı derslerde öğrencisi olmak, kendisini Hümanist Düşünce Derneği’nde dinleme şansına sahip olmak. İktisadı hayatımızdan bir kesit olarak bizlere yansıtan, içindeki heyecanı bize aktarabilen, düşündüren ve en önemlisi de bizi dinleyen, kendimizi ifade etmemizi teşvik eden bir insan.
“İyi bir iktisatçı dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir işte başarılı olabilecek niteliklere sahiptir.” (Yaşar Uysal, Tarım Ekonomisi Dersi)
Farklı olmak ve bunu hissetmek. Benim için İktisat bankacılıktan, para piyasasından farklı bir şeydi; hayal etmek, düşünmek, paylaşmak, yenilikler tasarlamak ve bu özgürlüğü de Yaşar hocanın derslerinde bulmak.
“Bir gün rekabet teorisi dersinde, ön sırada oturan bir arkadaşım arkasına dönüp notlarımdan bir şey kontrol edip edemeyeceğini sordu, ben de ders notu tutmuyorum dedim. Nasıl olur, sürekli bir şeyler karalıyorsun gibi yüzüme baktı. Ayıp olmasın diye defteri uzattım. Bunlar sadece o sinerjiyle oluşan yeni fikirler ve hayallerdi.”
Öyle ki bir sabah ilk defa Yaşar hocanın dersine geç kalmıştım, ama ders arasında elimde Yaşar hocaya uzattığım girişimcilikle ilgili yazmış olduğum ilk makalem vardı. Lisans eğitimim sonunda ise yine çok değerli Timuçin Yalçınkaya hocamın teşvihiyle katılacağım kurultayın konusu da bu olacaktı; “Girişimciliğe Dayalı İhracat Stratejileri ve Toplumun Yeniden İnşası”.
Siz kişiliğinizi keşfediyor, hayat size inanılmaz şeyler yaşatıyor ve size neyin sizi mutlu edebileceğini anlatıyordu. Okul bitmiş, Yaşar hocanın kapısını çalmıştım. Bana, her şeyden önce İngilizce’mi ileri düzeyde geliştirmek için yurtdışına gitmemi söyledi. As teğmen oluşumun en önemli isteklerinden biri gerekli olan bu parayı biriktirmekti. Komando okulundaki öğrenimlerim, yaşam eğrisinde fiziksel ve zihinsel gücüme güç katacak, kıtadaki görevim Türkiye’nin her yerinden insanları ve ekonomik yaşamlarını öğrenmemi sağlayacaktı. Erzincanlı İlyas balıkçılık, Kocaelili Murat sebzecilik, Aksaraylı Mehmet çiftçilik…
İktisadı anlamak demişken, her nerede olursanız ve üzerinizde hangi sıfat, üniforma olursa olsun, iktisadı yaşamak.
Bağışlanan can ve ardından ise huzuru tatmak, vizyonumuzu genişletmek ve İngilizcemi geliştirmek için yıldızlara bakıp hayalini kurduğum zorlu günlerde bana güç veren hayal; okyanusları aşmak için Kanada’da geçen yaklaşık bir yıl. Elde edilen kültürel ve bir dünya insanı olma farkındalığı.
Üniversitemiz ve Fakültemiz…
Ne kadar şanlıyız ki; üniversitemiz ülkemizin medeniyete ve değişime en açık olan şehrinde yer almaktadır. Yine ne şanslıyız ki fakültemiz Prof.Dr. Sadık Acar hocamız gibi nice değerli hocaların hocasını barındırmıştır. Kalbimizde daima yaşayacak olan bu insan fakültemize kültürüne görünmez bir el gibi yıllarca önemli katkılar sağlamış hayatını bu uğura adamıştır.
Sevgili arkadaşlarım ve meslektaşlarım lütfen fakültemizde bastığınız her noktadaki bu maneviyatın farkında olun, gençliğinizin tadını çıkarın.
Benim bir mezun olarak fakültemize biçmek istediğim vizyon; onun tıpkı Avusturya Girişimcilik, Schumpeterci Yenilikçilik yaklaşımlarında olduğu gibi Hümanist İktisatçılar Ekolü’nü temsil eden bir okul haline gelmesidir. Dünya’nın yakında yüzyılda giderek ihtiyaç duyacağı Hümanist (İnsancıl) yaklaşımın beşiği olmak ne güzel olmalıdır? Fakültemizin tüm bölümlerinin bir ekip çalışması ve bilgi çağının somut gerekleri için Vahap Tecim önderliğinde yükselen teknolojik gelişim, bu vizyona ulaşım yönünde itici bir güç olarak kullanılabilir.
Ve bana şu an tüm sınırlamalardan uzak ne olmak istersin diye sorsalar?
Girişimci olmak, gezgin olmak, ülkemi kültürümü tanımak, yurdun ve dünyanın her bucağında insanlarla bu hayalleri paylaşmak, üretmek ve bunun vereceği huzuru hayatımın sonunda değil, şu an yaşamak yanıtı olacaktır.
Nasıl bir hayatınız olsun istiyorsunuz arkadaşlar? Hayalleriniz, azminiz ve davranışlarınız size o hayatı getirecektir. İktisadı anlamaya gelince; onun adı yaşamaktı.
Bora Eke
03.11.2008, Buca, İzmir, Türkiye