Ben… Hayallerimin tekrar canlanması, içsel derinliğimden gelen o heyecanı ve yaşadığım o küçük mutlulukları bir daha izlemek ve tekrar hafızamda canlı tutmak adına gözlerimi kapıyorum.
Oysa Sen… Benim uyuduğumu düşünebilirsin.
Öyle rahatladığım an ki o an
O üzerime yapışan zaman
Kalkıyor olanca hızıyla an ve an
Ya gözlerim açıldığındaki gerçekler
Korkuyorum yine beni nereye çekecekler
Titriyorum üşüyorum bu nasıl bir bekleyiş
Bu kaçıncı istasyon hangi durakta in diyecekler
Bu hayat sahnesinde biçilen rolüme
Ne kadar yeteneklisin mi diyeceksin
Görüyorsun işte oyunum yine aksadı
Böyle bir oyunu şaşırmadan kaç oyuncu oynadı
Düşlerim yorgun gerçeği arıyorum
O engin denize sormadan dalıyorum
Evet evet gerçek ve düşlerim biribirine yabancı
O aşk şarabını ben içince kanıyorum.
Ya onlar… Hangi gerçeği sorguladılar. Bu kadar mı boş bir hayat anlayışları var. Günümüzde sorumluluk duygusu değil mi bize insani değerlerimizi hatırlatan. Bu çilekeş ve dertli hayatı bir daha anlamak ve ne olduğunu bilmek istiyorum. Hz. Mevlana’nın dediği gibi,
“İçime düşünce sen,
Kapıyı arkadan kilitledim.”
“Duyduğum ses ney sesi değildir
O neyzenin feryadının nameleridir.”
“Sen bakmasını bil de
Dikende gülü gör, dikensiz gülü herkes görür.”
Bu beyitler beni gerçekten çok etkiledi. Beni yaşamaya, yaşamın anlamını kavramaya bir daha bağladı. Herkesten her şeyden farklı olmak ayrıcalıklı olmak egomuzun daima ön planda tutulması bizi bencil ve haris bir insan yapmaya yeterlidir. Bizlere düşen; sadece iyi bakmasını bilirsek, inanıyorum pek çok güzellikleri görebiliriz. Yoksa farklı olan bir şeyi görmek bir ayrıcalık değil. Hayatın tüm zorluklarından ve dağınıklığından bir parça mutluluk çıkarabilmektir aslolan. Hz. Mevlana’nın dediği gibi zorlukların ve çirkinliklerin içinden güzeli görebilmenin yaşama olan bağlılığımızı artırıp bizi daha mutlu kılacağı şüphesizdir. Hayallerimizi ve mutlu olabileceğimizi hep ön planda tutabilmek işte hayatı yaşama kılavuzu bu olsa gerek. Sizleri daha iyi, yaşanabilir bir hayat için selamlıyorum.