Herkes gibi pek çok farklı konuda kendimce ürettiğim ve teorileştirdiğim düşüncelerim mevcut. Bunlar bilimsel olarak kanıtlanmamış yahut gerçekçi temellere dayanan fikirler olmasa da benim savunduğum düşünceler. Bunlardan birisi de insan ömrünün ‘diğer etmenler gözardı edildiğinde’, temelde yedişer yıllık dönemlere ayrılıyor oluşu ile ilgili.
Düşünecek olursak 0-7 yaş okul öncesi dönem bireyin dünya algısının farklı şekilde çalıştığı ve büyükler tarafından pek de ciddiye alınmadığı süreç. Sonrasındaki 7 yıllık dönem 7-14 yaş aralığı ise kişinin aile içinden farklı ortamlara karıştığı ve çevresel faktörlerin etkisine maruz kaldığı ilk öğrenim aşaması.
14-21 yaş ergenlikle birlikte gelen genç olma, kendini ispat ve yaşanan delikanlı çağlar. Dünyada farklı ülkelerde farklı yaş sınırlamaları(16-18-21) uygulanan alkol tüketimi, araç kullanımı, seçme-seçilme hakkı gibi hakların elde edilişi ülkemizde 18 yaş’a tekabül etse de kişinin karakterinin oturması ve ayaklarının yere basması için gerekli yaşın 21 olduğu kanısındayım. Çevremde bu yaş grubunda izlediğim pek çok kişinin de hayata bakış açısının 21 yaş itibariyle büyük ölçüde değişime uğradığını gözlemlemekteyim.
Ardından gelen 21-28 yaş; bu döneme kadar elde edilen birikimlerin değerlendirilip hayata yansıtıldığı, geleceğe yönelik kararların bir çoğunun alındığı (iş, eş seçimi vb.), artan farkındalık ile birlikte hayata dair belirsizliklerin en çok hissedildiği yaşam süreci. Bu yaşlarda olan insanlar çoğunlukla diken üzerinde yaşıyor gibidir; endişe ve kaygının en yoğun olduğu, bugüne kadar hep büyümek için can atan bireylerin zamanı durdurmak, hatta geriye almak için pek çok şey vermeye hazır oldukları bir dönemdir.
Sonraki dönem, yani 28-35 yaş arası. Hayata geç atılıp taşları henüz yerine oturtamayanlar için daha çok çabalamanın gerekli olduğu, belirli bir düzene sahip olanlar için ise bu düzenin sürekli sorgulandığı; gençlikten orta yaşa geçiş sıkıntılarının ve yaşlanmaya dair endişelerin ön plana çıktığı, içsel hesaplaşmaların arttığı yaşlar.
“Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.”
Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı Tarancı, Otuz Beş Yaş Şiiri‘nde ne de güzel anlatmış o yaşlardaki halet-i ruhiyeyi.
Oysa hayat gerçek anlamda 35’inden sonra başlıyor. Ne ektiysek onu biçiyoruz bu saatten sonra. Bir yanımız genç ve istekli, yeniliklere açık; diğer yanımız ise yaşanan tecrübelerden dolayı o kadar da esnek olmadığı için radikal kararlar almaktan kaçınan bir durumda. Peşi sıra gelen 35-42-49-56-63-70, … şeklinde devam eden dönüm noktaları. Bu süreç için yorum yapmaya yetecek kadar yaşamadığımdan söyleyeceklerim gözlemden ileriye gidemeyecektir. Tek inandığım hayatın dönüm noktaları olduğu ve bu süreçlerin genel olarak 7’şer yıllık zaman zarflarından meydana geldiği.
Eski bir inanışa göre de insan vücudundaki her hücrenin yenilenme süreci 7 yılda tamamlanmaktadır. Yani bugünden itibaren 7 yıl geçtikten sonra artık sahip olduğunuz hücrelerin tamamı yenilenmiş, fiziksel olarak 7 yıl önceki sizden yepyeni bir siz oluşmuş olacak. Yine bu yüzdendir ki batıl inanışta ayna kırmanın getirdiği uğursuzluktan -yenilenme süreci olan- 7 yılda kurtulunur.
Tüm bunlar bir yana her yaşın kendine has bir güzelliği var. Geriye doğru bakıp duyulan özlemlere yahut keşkelere takılmadan, ileriye bakıp endişe ve kaygıları körüklemeden, bugüne odaklanmaya çalışarak sadece içinde bulunduğumuz yaşın veya günün değil, tam da şu anın tadını çıkartmaya çalışarak bir yaşam sürmeyi denemeliyiz. Hayat çok kısa ve tekrarı yok; yaşamımızın ve kendimizin kıymetini bilip bundan keyif almayı denemeli.