Sürekli aynı hikaye..
beyaz atlı prens gelir seni öper ve bir ömür boyu mutlu yaşarsın…
Keşke ömür boyu değil de hakkıyla şöyle bi’ kaç gün o aşkı yaşayabilsek..
her hayatımıza girene işte bu o demeden önce iyice düşünmek gerek..
her karanlığını aydınlatana ilah gözüylede bakmamak gerek..
belki de amaç senin karanlığını aydınlatmak değil kendine yol bulmaktır
kanmaya meyilli millet olan aşka aşıklar, yani bizler, yani ben..
ne kadar da meraklıyız her önüne gelene aşk demeye..
neye açız ki bu kadar, kaç hüsran oldu, kaç ayrılık, kaç acı oldu da yine de vazgeçemedik sevmekten..
kendimle çelişiyorum şu sıralar..
ben bile aşka inanmıyorum artık deme noktasına geldim
inanmıyor muyum acaba?
aşk diye bir şey yokmu?
her şey bi’ hayalden mi ibaret ?
birkaç dakikalık mutluluğun adı mı aşk?
birkaç günlük heves mi?
gözgöze geldiğinde içinde atıp duran, kabına sığamayan kalbin ritimleri ne o zaman?
ya ayrıldığın saniyede özlemeye başlamak, görmek için sabırsızlanmak?
peki her onsuz yastığa başını koyduğunda onsuzluğa lanetler yağdırmak?
peki ya bu delicesine kıskançlık?
senden başkasının gözlerinin ona değdiğinin düşüncesinde bile çıldırmak?
şaştım kaldım artık aşk nedir yahu?
bu yaşadıklarımız ne?
madem aşksa bu neden ayrılık var?
bi’şeyler eksik..
bi’şeyler yarım..
bir hikayenin daha sonuna geldim…
en güvendiğim anda, en sevdiğim anda yine vazgeçtim..
aşka son yolculuğumu bu akşam bitirdim..
yorgunum dostlarım
aşktan yorgunum..
artık emekliye ayrılıyorum..
bir ömür boyu yalnızlığa…
bir ömür boyu aşksızlığa..
Eyvallah…