Ağustos güneşi her zamanki sıcaklığıyla yeryüzüne hükmediyordu. Biçare kalmış kuşlar, kendilerine sürekli bir gölgelik bulmak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu durumdan en fazla zarar gören ise ağaçlar oluyordu. Biçare kuşların verdiği rahatsızlık yetmiyormuş gibi, ağaçlar da bu durumdan sıkılmış, Tanrı’nın onlara verdiği göreve isyan ederek yeterince hava üretmiyorlardı. Tanrı ağaçlara hareket etme kabiliyeti verseydi eğer, ağaçlar sertçe sallanır, bünyesinde barındırdığı kuşları, tekrardan ağustos güneşinin himayesine verirdi. Üstelik bununla da kalmaz, özgürlüklerine kavuşan ağaçlar, sürekli yer değiştirir, bununda etkisiyle yeryüzü garip bir hal alırdı haliyle.