Firmalar ürünlerinin, hizmetlerinin satışını artırmak, markalarının akılda kalıcılığını sağlamak için reklama ve tanıtıma önemli paralar harcıyorlar. Bu harcamalardan aslan payını da billboard (ilan panosu), gazete, dergi, katalog-broşür gibi görsel unsurlara dayalı tanıtım araçları kapıyor.
Hepimiz, her gün deyim yerindeyse yüzlerce, binlerce görsel reklamın saldırısı altındayız. Her biri “beni fark et”, “beni seç” diyerek gözlerimizi taciz ediyor. Görsel bir reklam-tanıtım kirliliğiyle karşı karşıyayız.
Gelirini önemli ölçüde bu tarz reklamlardan karşılayan bir derginin yazarı olarak “sen ne dediğinin farkında mısın?” diye soran reklamcılara benim de bir sorum var:
Baştan söyleyeyim bu yazı bir çok dostu, arkadaşı kızdıracak. Söylenenler, eleştirenler olacak. Ancak yine de yazacağım, çünkü konu bana göre önemli ve deniz tabanını saran yosunlar gibi giderek toplumsal görgüyü yok ediyor.
Sürekli olarak kendimizle övünen bireyler olduğumuz halde sıklıkla bunu inkar ederiz. Yaradılışımızdan gelen ego, özel hissetme ihtiyacı, motivasyon gereksinimimiz yüzünden bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkan böbürlenme güdüsü, özellikle aşağılık psikolojisi yoğun olan bireylerde daha belirgin ortaya çıkar. ‘İnsanlar, sizden kendilerini eleştirmenizi istediklerinde bile gerçekte sizden övgü bekliyorlardır.’ demiş G. Maughana.