Ekim de yarılandı işte. Perdenin aralığından dışarıya baktı. Hava oldukça serindi, hayli karanlık görünüyordu. Yüzünü yıkadı, ne giyeceğini düşündü. İzmir’in ekimine de hiç güvenilmezdi. Sabah havaya bakar sıkı sıkı giyinirsin, öğleye varmaz, güneş açar, terlersin. Güneşe güvenir üstüne fazla bir şeyler almazsın, akşamüstü üşürsün. Okumaya devam et “Metamorfoz”
Etiket: İzmir
Bir Fincan Hayat
Şuan Alsancak’tayım, yarı kurşun yarı dolma kalemimle başladım yazmaya…
Ah dalgınlığım! Ben ve o meşhur dalgınlığım; belki de bu satırları yazmama sebep olan dalgınlığım demeliyim.
Aşık olduğum şehirdeyim, Gündoğdu Meydanı’nda belki de daha önce adını bile anmadığım bir kafede, fazlasıyla pahalı olan kahvemin ağzımda bıraktığı hafif acı, bir o kadar da çekici tadını aşka benzetmiş olmamın burukluğu ile oturuyorum.
Ayten Abla
Defter kabı, Tabela, Şişe Domates: Ayten Abla
Aslında bütün hikaye o kurnaz kırtasiyecinin sattığı defter kabıyla başladı. Ayten ablanın oğlu her zamanki aymazlığıyla defter kaplama işini son güne bırakmış ve hocadan papara yememek için sabah okula giderken soluk soluğa mahallenin köşesindeki kırtasiyeye girmişti. Aslında burada kurnazlık kırtasiyecide değil; Ayten ablanın oğlundaydı. Hocadan dayak yemesin diye defter kabı almak falan bahaneydi. Haspam, 10 yaşındaki velet Mehmet, Şimşek McQueen kabıyla Suna’yı tavlayacaktı. Mehmet’in telaşını ve aşkını hızlı hızlı nefes alıp, yersiz sırıtmasında gören çakal kırtasiyeci defter kabını sağlam fiyata çocuğa kaktırıvermişti. Bilse, yapmazdı. Ayten ablanın defter kabını adamın başında paraladığı yetmezmiş gibi, parayı da çatır çatır geri almıştı. Adam doğduğuna pişman…