“İnsan Alışkanlıklarının Çocuğudur…” İbn-i Haldun
İnsan bazen kendini özlüyor. Alışkanlıklarını, tutkularını… Burnunun direğini sızlatıyor tutkusunu yapmamak. Yine de burnunun direğinin sızlamasına ses çıkarmıyor kişi. Her ne kadar gücüne gitse de bu durum, engelleri ortadan kaldırmak için herhangi bir girişimde bulunmuyor. Her şeye muhalefet olan, sürekli eleştiren taraflar gibi sadece isyan ediyor, problemlere çözüm getirmiyor. İş burada kişinin kendi iradesine kalıyor.
Bir nisan gecesi… Yıldızların caddelere, evlerin çatılarına, pencerelere, bahçelere, balkonlara konduğu bir gece. Dağların arkasından, tepelerin gerisinden, parlak çoban yıldızı ile sarmaş dolaş sapsarı ay… Karşı karşıya… Hayır, yan yana… Hayır, hayır… Koyun koyuna… Ne de güzel!…
Hastane odasındayız. İki tane pamuk gibi nine yan yana yatıyor. Başlarında ötüp duran makineler, serum şişeleri, bağlantı kabloları… Hepsi, arka fona çözülmesi zor gibi duran, bir karışıklık veriyor. Teyzelerden biri tanıdık; eski komşularımızdan. Hastaneye geliş amacımızda, onu ziyaret etmek zaten. Diğer yatakta ki teyzenin adı ise; Huriye.