Tren garının bekleme salonunda, akşam saat beşi çeyrek geçe, üzerine kalın puntolarla belediye ismi yazılmış bankta oturuyorum. Sağ tarafımda, ayakta bekleyen, saçlarını limonla parlatmış, ince bıyıklı, uzun boylu bir adam ve ayaklarının hemen dibinde damarları çıkmış koyu yeşil bir bavul. Tam karşımda kırmızı eşarplı bir kadın, bebeği kucağında ninni söylüyor. Hemen hemen bütün garlarda mevcut olan büyük saat bir dakika daha atladı. Bin dokuz yüz seksen yedi senesinin, ocak ayının son haftası, günlerden çarşamba akşamı, saat beşi on altı geçiyor. Önümden tahta bavul taşıyan, başları beş numara -asker olmaları muhtemel- iki delikanlı geçti. Ceketimin cebinden sigara paketimi çıkarıp bir sigara yaktım. Okumaya devam et “İki Yaşam Bir Ölüm”