Zihinde dolaşan onca düşünceye rağmen yazılmak istenilenleri istenildiği şekilde aktarmak oldukça güç. Paylaşımlarla birlikte sorumluluklar da artınca, insanın üzerinde görünmez bir yük oluşup baskı yaratmaya başlıyor. Buna rağmen yazmaya çalışmak, hatta kendini zorlamak değişik bir haz veriyor insana. Yazarken yeniden keşfediyorsunuz kendinizi. Kimseye anlatamadığınız, dile getiremediğiniz düşünceleriniz dışa vuruyor.
Belki sadece denemelerle yetinip hiçbir zaman herkesin teşvik ettiği gibi bir kitap yazamayacağım; kitap yazmaya hazır olduğumu da düşünmüyorum ama ‘iyi’ yazanlara nasıl imreniyorum anlatamam. Beni yazmaya sevkeden, duyguduğum toplumsal kaygıları bir parça olsun giderebilme adına insanları kendilerini bulmaları için güdülemek ve farkındalıklarını artırarak empati yeteneklerini geliştirmeye çalışmak oldu. Bu süreçte gördüm ki ne kadar çok veriyorsam daha da fazlasını almaktayım. Enerjinizi ‘doğru’ işlere yönlendirdiğinizde eminim yapabilecekleriniz sizi de şaşırtacaktır.
Evet, doğru göreceli bir kavram ve neyin doğru olduğu bilgisine erişmek için ‘çok’ yaşamak gerekiyor. İnsan ömrü kadar kısa bir zaman zarfında bunu sağlayabilmek zor olduğundan da yaşayan ve yaşamış olanların birikimlerinden faydalanmalı.
Yazmak kendimi daha iyi tanımama vesile olmakla kalmayıp beni araştırmaya ve okumaya da sevketti. İlkokula başladığımda nerede ‘ğ’ nerede ‘h’ kullanacağımı bir türlü öğrenememiştim. Ağaç mı yoksa ahaç mı olacak? Neyseki ‘ğ’nin kelimenin başında kullanılamıyor oluşu işimi bir parça kolaylaştırmıştı. Diğer kelimelerde ise sözlükten yardım almam gerekti. Her karşılaştığım ğ/h sesi içeren kelime için sözlük karıştıra karıştıra pek çok yeni kelime öğrenmiş oldum. Yazmak da bu sistemimi bir parça ileriye taşımamı sağladı; her takıldığım kelimede yeni bilgiler edindim. Artan evrensel bilgi miktarı kadar; bilgiye erişimin sözlük/ansiklopedi kullanımının ötesinde İnternet aracılığı ile çok daha kolaylaştığı günümüzde, keşke erinmeden kendimizi geliştirmek adına bir parça çaba sarfetsek.
Oysa çoğu insan, ikisi farklı kavramlar olduğu halde ‘öğrenmek’ değil ‘bilmek’ istiyor. Örneğin; ‘İstikrar‘ başlıklı yazımda da aktardığım üzere, çevremde İngilizce öğrenmek istediğini söyleyen pek çok kişi var, ama bunun için yapılması gerekeni yapmıyorlar. Asıl istenen İngilizce bilmenin faydaları ve üstünlüklerine sahip olmak; öğrenmek isteniliyorsa bunun için zaman ayırıp emek sarfedilmesi gerekmekte. En azından Matrix’teki gibi bilgileri zihnimize yüklemenin bir yolu keşfedilinceye kadar!
Dünyadaki sosyo-ekonomik şartlar ışığında günümüzde ülkemizin içerisinde bulunduğu ötekileştirme ve kutuplaşma ortamını kırmanın en sağlıklı yolu eğitimin iyileştirilip farkındalıkları artırmak. Ancak bu durum toplumları yönetenlerin işine gelmeyeceğinden ne yazık ki eğitim gittikçe kalitesizleşmekte. Bu yüzdendir ki iş başa düşüyor.
Hepimize kolay gelsin…