Firmalar ürünlerinin, hizmetlerinin satışını artırmak, markalarının akılda kalıcılığını sağlamak için reklama ve tanıtıma önemli paralar harcıyorlar. Bu harcamalardan aslan payını da billboard (ilan panosu), gazete, dergi, katalog-broşür gibi görsel unsurlara dayalı tanıtım araçları kapıyor.
Hepimiz, her gün deyim yerindeyse yüzlerce, binlerce görsel reklamın saldırısı altındayız. Her biri “beni fark et”, “beni seç” diyerek gözlerimizi taciz ediyor. Görsel bir reklam-tanıtım kirliliğiyle karşı karşıyayız.
Gelirini önemli ölçüde bu tarz reklamlardan karşılayan bir derginin yazarı olarak “sen ne dediğinin farkında mısın?” diye soran reklamcılara benim de bir sorum var:
“Aynı ilacı yıllar boyunca kullanırsak ne olur?”
Yanıt basit: Vücut ilaca karşı duyarsızlaşır ve artık ilaç kendisinden beklenen tedavi etkisini göstermez.
İşte aynı durum görsel reklamların –hepsi değil- birçoğu için geçerli. Reklamcılar, yıllar içinde görsel duyumuzu o kadar çok uyardılar ki, bunu yaparken psikolojinin şu gerçeğini göz ardı ettiler:
“Bir duyu ne kadar çok uyarılırsa, o duyunun dikkatinin seçilmesi o kadar zorlaşır, algılama kapasitesi o kadar zayıflar.”
Yani?
Yalnızca görselliğe dayalı yapılan reklam faaliyetlerinden, satış artırmak, akılda kalıcılığı sağlamak ya da markayı tutundurmak gibi sonuçlar bekleyen varsa, dost acı söyler “boşuna para harcıyorsunuz”.
Çünkü yalnızca görme duyusunu hedef alan tanıtımlar artık insanları ürüne/hizmete/markaya yönlendirmede en güçlü etken değil. Eskiden öyleydi ama artık değil.
Peki reklamdan, tanıtımdan vaz mı geçelim? Hiç görsel unsurlara dayalı tanıtım yapmayalım mı? Elbette vaz geçmeyin. Elbette görsel unsurları tanıtımda ihmal etmeyin. Çünkü bunlar çağdaş pazarlamanın en etkili yollarından biri olmaya devam ediyor. Ancak reklam bütçenizi çarçur etmeyin. Size fayda sağlayacak biçimde, farklı araçlardan oluşan bir reklam-tanıtım sepeti oluşturun.
Bu aşamada şimdilik iki konuda öneride bulunacağım:
Birincisi görsel reklamların etkinliğini artırma yöntemi olarak, görsel imajları başka bir duyuyla (koku, ses, dokunma) eşleştirebilirseniz etkisi ve akılda kalıcılığı artıyor. Buna DUYUSAL MARKALANDIRMA deniyor.
İkinci önerim ise, sosyal medyanın iyi, etkin ve amaca yönelik kullanılmasıdır. Ne yazık ki bu konuda en büyük firmalarımız dahi çok amatörler. Oysa sosyal medya mevcut ve potansiyel müşterilerle doğrudan, anlık ve sürekli etkileşim kurabildiğimiz en önemli alan. Billboardlara, gazetelere, dergilere, kataloglara harcadığınız paraların bir kısmını buraya aktarın. Her şeyi de kendiniz yapmaya kalkmayın, bazı işleri profesyonellere bırakın derim.