Bir süredir sadece noktayım. Tekerlek gibi etrafında turladığım düşüncelerim yüksek miktarda güneşe maruz kaldı. Malum güneyde yaşamak terletir.
Gökyüzüne her baktığımda turuncu turuncu yuvarlaklar görüyorum. Uzanıp tek tek patlatıyorum hepsini. Amanın nasıl bir patlatma hemde. Ben dokundukça çoğalıyorlar ama sanki, bitmek bilmiyorlar bir türlü. Şuursuzca bunu kendime iş ediniyorum. Hepsini patlatmalıyım! Ben! Sadece ben yapmalıyım bunu. Yerimden kalkıp koşmaya başlıyorum. Korkma hanım ablacım, delirmenin ‘hoşgeldiniz’ aşamasındayım henüz. Zararım dokunmaz. Bak bak! İleride daha fazla var o yuvarlaklardan. Keşke daha hızlı koşabilsem, ayaklarım bana ihanet ediyor. Cezalandırmak istiyorum onları. Sağa sola bakınıyorum nefes nefese. O da ne! Hayır hayır, canım acır! Daha da sinirleniyorum. Nereden geldi bu fikir aklıma? Bu sefer aklıma kızmaya başlıyorum. Lanet olasıca lanet! Lüzumsuz düşünceler efendisi mübarek.
Nefesim bitiyor en sonunda, durmam lazım. Ah bir elime alsam şu vücudumun kontrolünü. Güya bana bağlı ellerim ve ayaklarım. Tabi tabi! Bu benim içimdeki var ya çok fena haberiniz olsun. O istemeden burnumu bile karıştıramam. Halbuki ne güzeldir burun karıştırmak. Her seferinde parmağımı biraz daha ileri sokmak için uğraşırım. Bilirim oradan beynime bir yol var çünkü. Bir ulaştım mı tamamdır. O sidikli anıların hepsini parmağımın ucuna dolayıp, çıkarıp atacağım burun deliklerimden. Ah bir izin verse şu içimdeki, ben halledeceğim her şeyi. Sanırım aramızda biraz güven problemi var. Neymiş efendim, banyodayken neden küvetin içinde hopluyormuşum? Yahu nasıl bilemez bunu anlamıyorum. Hopladıkça günahların dökülür… Benim de öyle bir suçum var ki, kocaman. Bu yüzden her banyoya girdiğimde hoplamalıyım, kurtulmam lazım. Çok acıtıyor çok. Ama içimdeki diktatör zibidi bunu anlamıyor. Varsa yoksa kurallar! Bir gün göl kenarında oturuyorduk bununla. Yine bana emirler yağdırıyor. Ne sustan anlıyor ne de gitten. Resmen belalım, her adımıma dolanıyor. Dedim ki ‘bak şu göle girer ikimizi de özgür bırakarım’. Vay efendim bunu nasıl dermişim, yaşamam lazımmış, daha boy boy sıpalarım olacakmış. Onları kucağıma aldığımda mutluluktan burnumu karıştırmayı bile unutacakmışım. Mışım da mışım. Olacak iş değil! vallahi deli olan o, ben değilim. Hala nasıl ona katlanıyorum, bilemiyorum. Neyse.
Soluğum yavaştan yerine geliyor. Şu yuvarlaklar kaybolmadan işimi bitireyim.
İşe koyulmadan önce ufacık bir sır vereyim size. Eğer etrafınıza bakınca yuvarlaklar görürseniz peşlerinden gidin, yalnız bırakmayın onları. Özellikle turuncu olanları. Onlar en kırılganları çünkü.
Hadi öpüyorum ben, daha patlatılacak bir sürü yuvarlak var!