Bodrum’un Gümüşlük beldesi. Muhteşem bir belde. Şehrin kalabalığından sıkıldığımda orada olduğumu düşlerim. Huzur bulurum. Bodrum’un diğer beldelerine nazaran daha doğal, daha yerli..
Güneş daha batmamışken, akşamüzerine doğru kıyıdaki tüm restoranlar masalarını kumsalda sıralıyor. Bembeyaz masa örtüleri, üzerlerinde doğanın renklerini barındıran güzel kokulu çiçek demetleri.. Her bir masa, akşam sefasında rakı ve balık ikilisiyle birlikte ağırlayacağı konuklarını beklemekte. Balıklar çoktan tutulmuş.
Denizin içinden yürüyerek bir adaya ulaşıyorsunuz. Deniz fazla derin değil. Dizinizi az geçiyor. Tavşan Adası’na ulaştığınızda, adanın adını nerden aldığını görmeniz uzun sürmüyor. Her an önünüze bir tavşan çıkabilir. Adanın tepesine çıktığınızda oradan denize atlayasınız geliyor. Öyle bir deniz ki yemyeşil, öyle bir deniz ki masmavi.. Hiç girilmemiş, hiç keşfedilmemişçesine duru..
Adadan dönen doğa sarhoşu insanlar, bu güzelliği bir de uzaktan, sindire sindire izleyebilmek amacıyla en cazibeli masayı seçmek için kumsalı turluyorlar. Kirli bir kalabalık yok. Genelde beldenin yerlileri. Gayet mütevazi hallerinden ve giyim tarzlarından anlıyorum bunu. El işi kolyeler, küpeler ve süslemelerle dolu sergileri geziyoruz sonra. Çeşit çeşit meyveden yapılan reçeller çarpıyor gözüme. Kahvaltı tutkunu olan ben durur muyum hiç.. Hemen ev yapımı bir bergamut reçeli alıyorum. Akşam yemeğinden sonra belediyeye ait tahta masa sandalyeleri olan, kır kahvesini andıran bir kahveye oturuyoruz. Doğanın güzelliğinden midir, orayı çok sevdiğimden mi bilmiyorum yediğim ve içtiğim tatları unutamıyorum. Oradaki çayın lezzetini bulamadım bir daha. Şansımıza yerel bir pop şarkıcısının konserinin olduğunu duyuyoruz. Hafif hafif esen rüzgar, ürpertiyor tüylerimizi. Beldenin halkı yavaş yavaş dolduruyor sandalyeleri. Konseri izlemeye gelmişler. O akşam öyle keyif alıyoruz ki bulunduğumuz ortamdan, unutamıyoruz hiç. Gümüşlük, bizi aşık ediyor kendine. Yeni yerler görmenin verdiği hazzı bir kez daha yaşıyorum.
Sahi, bir insan görmüyorsa yeni yerler, keşfetmiyorsa yeni insanlar neden soluk alıp verir ki.. Neden ben yaşıyorum der ki.. Yaşamak mıdır onun yaptığı, yoksa sadece bedenen bir yer mi kaplamaktır yeryüzünde.. Oysa yaşamanın kuralları vardır bana göre. Yaşıyorum diyebilmek için kuralları iyi bilmelisin. Aşık olmalısın mesela katıksız. Hem de biri var diye değil. Kimse olmadan da aşık olmalısın. Aşka aşık olmayı bilmelisin başta. Mutluluğu kendin yaratmalısın. Mutluluğun gelmesini beklemek yerine..
Yaşamak, bütün bunlar hissedildiğinde anlamlı ve heyecanlı.. Yaşamak, önemsendiği ölçüde verimli.. Yaşamak, sevildiği ölçüde sevecen..
Ben gerçekten yaşamayı seçtim..