Amacımız Karya kentlerini ve kültürünü incelemek. Yine de Bodrum Kalesi’ne gittik. Çünkü Mausolos’tan alınan taşlar kalenin yapımında kullanılmış. Bu taşların avına çıkacağız ve orada sergilenen Karya ürünlerini inceleyeceğiz. En önemlisi Ada’yı (II. Artemisia) ziyaret edeceğiz. Kale kapısında Herodoth’un büstüne selam çakıp içeri girecekken vazgeçip hemen sağda açık alanda sergilenen üç heykeli görmek için yan tarafa geçiyoruz. Biri Heredot. Diğerleri Mausolos ve Artemisia. Mausolos ve Artemisia heykellerinin ölçüleri orjinalleriyle aynı. Mausolos anıtında kullanılan dört yüz heykelden sadece ikisinin temsili bunlar. İki buçuk insan boyunda. Mozoleus’un sadece süslemeleri böyleyse aslını düşünemiyoruz.
İçeri giriyor ve Kale Kafeterya’da sergilenen sütunları inceliyoruz. Sütunların üzerindeki yazıları okuyamamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Kahve falına bakar gibi şekillerin ve kabartmaların anlamlarını çözmeye çalışıyoruz. Kabartmalarda yer alan kayığın denizciliği mi yoksa Hades’in ölüler diyarındaki yolculuğu mu temsil ettiğini konuşuyoruz. Sonra Bodrum’un ünlü kalesine giriyoruz. Taşlık yoldan geçerken köşeye konulmuş bir sunak ilgimizi çekiyor. Sunağın üzerindeki kanları görür gibi oluyoruz. Büyük bir alana girince sağa sola atılıvermiş hissi veren antik ürünler çıkıyor karşımıza. Kos’ta bunların çok az olduğunu söylüyor Mine. Böylesine kültür zenginliği her yöreye has değil. Bodrum bunun kıymetini bilmeli. Bu düşüncemiz, M.Ö. 11 ve M.Ö. 4. yy.ların camlarını, toprak kaplarını ve sikkelerini görünce daha da perçinleşecek. Özellikle cam ürünleri salonunda ve sikkeler bölümünde çok etkileniyoruz. Bir sikke kaç ekmek aldırır, kaç kilo zeytin yağına denktir bilgilerinde bir kölenin bir günlük çalışmasının karşılığı sadece dört ekmek alabildiğini görünce çok üzülüyorum.
Sikkeler bölümünden çıkınca Karya Prensesi’ne yöneliyoruz. Oradaki ihtişam, altın takıların değeri paha biçilemez. İki zıt duygunun etkisinden kurtulamıyoruz. Sadece ekmek için yaşamak hala var, yaşadığımız dünyada. Tabii bir de sınırsız zenginlik. Demek ki bir şey değişmemiş insanoğlunun kaderinde. Daha önceleri müzik eşliğinde karşılardı Karyalı Prenses konuklarını. Bugün o müzik yok. Video gösterisi de kaldırılmış. Uzmanların etlendirdiği Ada karşımızda duruyor. Kardeşiyle evlenen, kardeşi öldükten sonra da diğer kardeşi tarafından alaşağı edilen ve sonunda İskender’e sığınan Ada, işte karşımızda duruyor. Takılarıyla elbisesiyle… Camlı lahitte kemikleri sergileniyor. Eğilip kemiklerine bakıyoruz. Sadece fare var yanında. “Vaah, yazıık..!” diyor Mine. Onca ihtişam ve pek çok sıkıntıdan sonra sadece kemik olarak karşımızda duruyor olmasına içerleniyor. Sanırım çok ders çıkarmalıyız bundan. Camlı bölmelerde sergilenen takıları inanılmaz güzellikte.
Buradan çıkınca yılanlı kuleye geçiyoruz. Yılan demişken biraz da yılan üzerinde durmak gerekiyor galiba. Çok Tanrılı dönemde her şeye tapınma olduğunu -hatta ölülere bile- biliyoruz. Ve tarih öncesi dönemde her türlü hayvana tapınma olmuş. Bu hayvanlardan bana göre en önemlisi yılandır. Onunla ilgili bir sürü efsane vardır; bir tanesinde şöyle anlatılır: Yunan Epeiros bölgesindeki kutsal Apollon ormanına yalnızca bir rahibenin girmesine izin veriliyor, rahibe de orada Delphoi ejderinden doğduklarına inanılan yılanlara bakıyor, onları ballı çöreklerle besliyormuş. Yılanlar, çörekleri bir lokmada yutarlarsa, o yılın iyi geçeceğine inanılıyormuş. (Delphoi olayı daha sonra Apollon ile özdeşleştirilecektir.) O halde yılan, Apollon yörüngesine girmiş bir tapınım unsuru.
Yılanla ilgili başka bir anlatı ise şöyledir: Kronos dağında ebe Tanrıça Eileithyia’nın Olympia’daki kutsal koruluğa bakan bir tapınağı olduğu söylenir. Burada Sosipolis (Devletin kurtarıcısı yılan) yaşarmış. Bu yılan da bir rahibe tarafından ballı çöreklerle beslenir onu besleyen rahibe buraya ancak başı örtülü girebilirmiş. Yine bir başka olayda da yılan çıkar karşımıza. Elisli erkekler Arkadialılarla savaşa tutuşacakları bir anda Elisli bir kadın bebeğini iki ordunun arasına getirip koyuvermiş. Bebek bir anda yılana dönüşmüş. Sonra da oraya bir tapınak yapılmış.
Heredothe da ünlü yapıtında bir yılandan söz eder. Erekhteus tapınağındaki yılan kendine sunulan ballı çörekleri yememektedir. Kent halkı bunun nedenini anlayamaz. Sonradan bağlantı kurulur. Persler kenti kuşatmışlardır ve halkın bundan kurtuluşu yoktur. Yılan, “Şehri terk edin!” mesajını vermektedir.
Daha sonraki anlatılarda yılan mitolojide iyice yerini alır. Anlatı şöyledir: Athena, Hepastios’a aşık olur. Ama evlenmeme ve erkeklerle birlikte olmama konusunda yemini vardır. Bir gün Hepastios onu çok arzular. Athena da onun kendine yaklaşmasına izin verir. Ama son anda pişman olur, verdiği yemin baskın çıkar. Hepastios’u iter. Hepastios’un menisi toprağa düşer. Athena bir yün yumağı ile onu siler. Ama tohum toprağa bir kez düşmüştür. Bu tohumdan yarı insan yarı yılan Erikhthonios doğar. Athena bu utancı bir kutuya hapseder. Ve onları KEKROPS’un üç kızına verir. Açmamalarını söyler; ama kızlar meraktan açınca Erikhthonios çıkar ortaya. Kızlar gördükleri karşısında çıldırırlar. Athena da onları kendine karşı geldikleri için öldürür.(Menos adasında bulunan bir kabartmada Athena ve yılan tasviri vardır.)
İşte Atina Kralı bu Erikhthonios’un soyundan gelirmiş. Eski Yunan’da yılan ölümü temsil etmez aksine yaşama vurgu yapar. Yunanlılar, yılanın evlerini koruduğuna inanırlar. Yılan kültü devam etmiş Hıristiyanlıkta vaftiz edilmemiş bebekler halk arasında “drakoilas” yılan olarak anılır. Sami ve Mısırlılarda da ölünün yılanda cisimleştiğine inanılır. Deri değiştirmesi yeniden doğuşu simgeler. Sonsuz yaşamı simgelediği için de tıp alanının simgesi olması kaçınılmazdır.
Biraz da Mausolos’un sarayı üzerinde durmak gerekiyor. Kaleye girdiniz. Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrasını taşıyan kapıdan geçtiniz. Geniş bir alana geldiniz. İşte tam burada sağa dönünüz. Sizi Mausolos’un sarayı karşılayacak. Orada herhangi bir bilgi levhasını göremezsiniz. Biz de Yaşar Yıldız’ın rehberliğinde ulaştık oraya. Yaşar Bey fotoğraf çekmemizi bekledi açıklamalarda bulunmak için. Kalıntılar demir parmaklık çekilerek ayrı bir yerde korunmuş. Bazilikanın altından Mausolos’un sarayının kalıntılarını görebilirsiniz. Şövalyeler ya buradan vazgeçemediler ya da başka amaçla kullandılar. Leleglerin örgü tekniğini gördük ve ayrıca büyük kayalar cam sergi salonuna kadar uzanıyordu. Şimdiki zamanda bütün bunların üzerinde bir cami yükseliyor.
Bizi bekleyen Yaşar Bey’in yanına döndük. Bize Mausolos’un sarayından alınıp kullanılan taşların olduğu duvarın yanına götürdü. Mine bu duvarın ve taşların fotoğraflarını bol bol çekti. Kale çıkışında Kale Kafeterya’da üzerine yorumlar yaptığımız yılanı sorduk Yaşar Bey’e. Onların Bargilya’dan getirildiğini söyledi.
Bodrum Kalesi Eski Müdürü Yaşar Yıldız ile görüşmek istedik. Sağolsun bizi geri çevirmedi. Yaşar Bey’le kalenin içinde buluştuk. Sohbet esnasında bize pek çok tarihi olayla birlikte buluntulardan da söz etti. II. Artemisia Mausolos’tan sonra başa geçince Karya’nın artık zayıf olduğunu düşünen Rodosluların saldırısına uğramış. Artemisia öyle bir plan yapmış ki Karya’nın kaderinin değişmesini engellemiş. Rodosluları kılıçtan geçirdikten sonra gemilerine el koymuş ve gemilere kendi adamlarını yerleştirip Rodos’a doğru yola çıkmış. Rodoslular kendi gemilerini görünce büyük bir başarı kazandıklarını düşünmüşler. Ama olay zannettikleri gibi değilmiş tabii. Artemisia, Rodos’u ele geçirdikten sonra oraya kendi heykelini diktirmiş. Bu durumdan utanan Rodoslular bu heykelin etrafına büyük yapılar yapmışlar. Artemisia heykeli görünmesin diye. Zamanla da yıkıp yok etmişler.
Yaşar Bey kalede etlendirilerek sergilenen ve Karyalı Prenses olarak adlandırılıp ADA olduğu düşünülen kişinin büyük ihtimalle başka bir soylu kadına ait olduğunu düşündüğünü söyledi. Yaşar Bey şöyle bir hesap yaptı. Hekatomnos ölünce Mausolos satrap oldu. (M.Ö. 377) Ada bu dönemde beş yaşında olsa (en az) M.Ö. 340’ta Ada ve Piksodoras kavgalarına şahit oluyoruz. 6 yıl sonra da İskender geliyor yani M.Ö. 334. Ada İskender’e sığınıyor. O halde Ada tahminen 48 yaşında. (Ada Büyük İskender’in manevi annesi olmuştu. Yani Ada oldukça yaşlıydı demek ki) Ama Yaşar İşcan’ın yaptırdığı kemik incelemelerinde bu kadının 22.9 yaşında olduğu ortaya çıkmış. Yaşar Bey haklı görünüyor.
Yaşar Bey ayrıca Mausolos’un İyon hayranı olduğunu ve Mozole’nin sütunlarının iyon tarzında yapılmış olmasının bunda etkili olduğunu söyledi.
Yaşar Bey ayrılmadan bize BODRUM MUSEUM OF UNDERWATER ARCHEOLOGY CARIA adlı kitabını imzalayıp verdi. Biz de Yaşar Bey’e teşekkür edip ayrıldık.