Unutmak iyileştirir diyorlar, oysa bilmiyorlar ki unutan insan yeniden hatırlatılmasına mâhkumdur. Şimdiki aklım olsa aynı hataları yapmazdım diyorlar, oysa o hataları yapmasalardı şimdiki akıllarına sahip olamayacaklarını unutuyorlar.
İnsanlar sıklıkla unutuyor; milyonlarca sperm arasından öne çıkıp galip gelerek var olduklarını, ne kadar özel ve şanslı olduklarını göz ardı ediyorlar. Ne kadar özel olduklarını unutup; herkesin özel olduğu bu hayatta, herkesin özel olmasının aslında özel olmamak anlamına geldiği düşüncesine kapılıp hata ediyorlar.
Sıklıkla unutuyor ve başkaları tarafından özel olduğumuz düşüncesinin hatırlatılmasına ihtiyaç duyuyoruz. Kişi kendinin ne kadar özel olduğunu unutup başkalarının hatırlatmasına ihtiyaç duyduğunda ise başkalarına bağımlı hale gelmeye, insanları tüketmeye, her defasında başka bağımlı ilişkiler kurmaya başlıyor. Hayatımıza giren insanları değiştirmeye çabalıyor, değiştiklerinde ise eskisi gibi olmadıkları için ilgimizi yitiriyoruz.
Kişi, farkındalıklarını artırıp ‘ben’ olamadığında sağlıklı bağlılıklar kuramıyor ve bağımlı ilişkilerin peşinden gitmeye başlıyor. Ben olamadan ‘biz’ olmaya çalışmak geçici heyecanların ötesine geçerek gerçek mutluluğu ve huzuru getirmiyor. Kişi gerçek benliğini bulduğunda ise farkındalık sahibi olmayan bireylerin yoruculuğundan uzaklaşıp farkındalıkların yalnızlaştırmasını yaşamaya başlıyor. Nihayetinde bu sonuç bizi yalnızlık açmazına sürüklüyor.
Farkındalık sahibi, içerisinde bulundukları toplum normlarına adapte olmakta zorlanan, kalabalıklar içerisinde kendini yalnız hisseden bireyler olarak birleşsek ne de güzel olurdu. Belki bu dünyayı değiştiremeyiz lakin çaba göstererek kendi dünyamızı yaratabiliriz.
Hayata dair en büyük ve ütopik hayalim Ege’de küçük bir ada, yahut sahil şeridinde geniş bir arazi edinerek, farkındalık sahibi insanların bir araya geldiği komün bir sistem oluşturmak. Lost dizisi ve Mandıra Filozofu filminin sentezinin sağlandığı bir yapı düşünün ve bunu M.S. 2150 isimli kitaptaki makro toplum ile harmanlayın…
Dünyadaki tüm bu kötülük ve güç savaşlarından uzakta, ‘ben’ değil ‘biz’in bireysel zenginliklerle bir arada olduğu ahenk ile yücelen, bir sevgi, bilgi ve üretim toplumu oluşturmak; işte benim ütopyam!