Şu yazıyı yazmak için inanın çok düşündüm, her seferin de aşkı anlatmanın zorluğu hep içimi kapladı. Hz.Mevlana ne kadar güzel söylüyor: Allah’ın verdiği ilhamla düşüncelerimi fikirlerimi yazıya aktardım, binlerce beyit olarak yazılarıma döküldü; fakat aşk konusu olunca tabii ki Allah sevgisinden titredim ve kalemim ortadan kırıldı. Bu kadar zor bir konuyu Mevlana’nın dilinden anlatmaya çalışacağım. Aşkın temeli olan sevgili peygamberimizin ışığı altında bu konuyu yazmak ve anlamaya çalışmak, tüm insanların bilmesi gereken bir mevzu sanıyorum.
Aşk, insanı kendisi için iyi olanı aramak üzere harekete geçiren evrensel bir güçtür. Bu şekilde bizi ikilikten birliğe götüren, kesretten vahdete giden bir yol olarak karşımıza çıkıyor. Daha doğrusu bizi gerçek varlığa götüren bir güçtür. Farklı insanların yaradılışlarına göre bir ilahi güç ki, içimizi sarıp, bizi yakar ve biz buna aşk ateşi diyoruz. Bir an düşünelim. Eğer bizim içimize programlanan sevebilme kabiliyeti, aşık olabilme yetisi verilmemiş olsaydı, sanıyorum insanlığımızdan söz edilemezdi. Nedir bizi insan yapan o halde duygularımız, düşüncelerimiz, hislerimiz ve bir varlığı sevebilme olgusu. Biz aşktan yaratılmışız, biz aşkın çocuklarıyız, aşk da bizim annemiz diyen Mevlana, aşkı yaradılışımızın gayesi olarak söylüyor. Zaten aşk da kelime anlamı ile saran, kuşatan, sanki bir sarmaşık gibi bizi çepeçevre kuşatan demektir. Mevlana Hazretleri aşkı bulabilmenin çeşitli yolları olduğunu söyler, ben bu yüzden musiki ve sema yolunu seçtim der. Kalbimize yansıyan bir duygu yoğunluğunun tezahürü olarak en kısa yolun musikimizde olduğu şüphesizdir.
Bunu şöyle anlatabilirim. Ben yıllardır ney hocalığı yapan daha doğrusu neyzen sıfatına layık olmaya çalışan bir müzisyenim. Ney sazını sanıyorum hepimiz görmüşüzdür. Kendi halinde, yalın, basit, sade bir kamıştan ibarettir. Bunu ilk gören bir kişi bu sazın hakkında ne kadar sade bir çalgı ki tüm bu sesler bundan mı çıkıyor diye düşünebilir, bunu idrak ve kavrama noktasında algılamaya çalışır. Fakat bu sazı yakinen dinlediğinde sadece bir kamış olmadığı kanısına varıp gelen o güzel sesin etkisi ile içinden o sese hayranlık duymaya başlar.
Daha sonra o ney onu iyi icra eden bir neyzenin elinde ise bu ses onda inanılmaz bir etki bırakır ve o sese aşık olur. Sonra da bu sesin peşinden giderek o sazı öğrenmek ister ve ona teslim olur. Bu anlattıklarım bizim gerçek hayatta olağan hadiseler. Bir de bunu şöyle anlatalım; semanın ilk selamı olan 1. Selam yaradılış gayemizi algılama, konuyu kavrama ve akıl yürütme bilincidir. 2. Selam yaratılmış bu mevcudiyetin karşısında insanın duyduğu hayranlık ifadesidir. 3. Selam bu hayranlığın karşısında aşık olma yoludur ki, insan-ı kamil olma yoludur. 4. Selam ise bu aşkın içimizde bıraktığı coşku karşısında teslim olma yani kulluk şuurudur.
İşte bu ifadeler içsel derinliğimizde bir nebze olsun iz bırakan olaylardır. Yaşam gayesi sadece günlük olayların içinde boğulmak olmamalıdır. Hayata bir de bu pencereden bakabilmek yaşantımızda çok daha büyük değerler katacaktır. Kendi hislerimi sizlerle paylaşmak, kimliğimle daha iyiyi aramak için gayret sarfeden bir insan olarak, sizlere ömür pazarında hep güzellikler diliyorum.