Nerde o eski zamanlardaki aşk… Ne güzeldi o zamanlar. İlk görüşte ölesiye sevilirdi. Ondan başkasını gözler görmezdi… Bir de kavuşamayınca yataklara düşerler ve hatta aşk uğruna ölürlerdi.
Şimdi ise insanlar kaç kişiye aşık olduğu, kaç kişinin hayatına girip çıktığını, onun neyi vardı, bu kimdi, o neydi hesap eder olmuşlar.
Hem eskiden olsa ilişkinin bitişine bile saygı duyulurdu. Yine aşkla sevilirdi giden. Yine sanki birlikteymiş gibi saygı duyulur, mutlu olmaları için dua ederlerdi.
Şimdi ise yayın yapılır oldu her şey. Bundan ayrıldı, onunla birlikte, yok orda, yok burda, her şeyin hayırlısı, kısmet değilmiş, olmadı ve bitti, bana göre değildi zaten, hem sorun sende değil bende, falan filan vesaire…
Sanırım aşk gerçekten eski zamanlarda kaldı. Tam olarak ne anlama geldiğini bilen bile yok. Ya da nasıl davranılması gerektiğini bilen.
Aslında ben aşıktım, aşıktım diyorum çünkü artık aşktan emin değilim. Ya da kendimden emin değilim. Zaten eski zamanlardaki aşkı da ya filmlerden ya da romanlardan bilirim.
Benim derdim başka aşkla. Kafam bozuk. Pes etmeye mecbur bırakılıyorum. Koşuyorum koşuyorum, aynı yerimde sayıyormuşum meğer. Her yeri duvarla örmüşüm bilmeden. Sağır etmişim kulaklarımı aşk çığlıklarıyla. Görmemiş gözlerim gerçekleri. Ve sevmemiş beni giden.
Benim derdim çok başka. Yalnızlıkta değil korkum. Onsuzluk da değil. Sadece kolay gidişler canımı sıkıyor. Kimsenin aşkımdan ölmesini de beklemiyorum ve kimsenin aşkından da ölmem.
Vazgeçilmek var ya…
Hem de bir hiç uğruna.
Hem de savaşmadan.
Sadece bir el her şeyi kurtaracakken, korkup kaçmak.
Off aşk sana bir şey diyeyim mi?
Anladım ben. Sorun sende değil bende…
Artık görüşmememiz en iyisi
Çünkü ben sana bir gelecek veremem.
Aşk… Üzgünüm.
Artık senin için yüreğimi feda edemem.