İlköğrenim’deki “Cin Ali” serisini saymazsak, 2000’li yıllara kadar okuduğum kitap sayısı ne yazık ki iki elin parmaklarını geçmeyecektir. Hatta yeis içinde, tam bir “televizyon çocuğu”ydum diyebilirim. O yıllarda televizyon çocuğu olmak, o kutunun başında çok zaman geçirmek ve değişik bilgiler edinmek kadar galiba biraz da tv kumandası olarak kullanılmak anlamına geliyordu. Okula gitmek için uyanılmazdı da çizgifilm seyredebilmek için haftasonu sabahın 6’sında kalkmak hiç zor gelmezdi.
Zamanında televizyonu kitaplara yeğlediğim doğrudur ama gazete, dergi, hatta ansiklopedi!, elime geçen ve bilgileri sistematik biçimde aktaran ne varsa öğütmeye çalışırdım. Düzgün ve zengin Türkçe kullanmaya olan merakımsa muhtemelen ailemin bulmaca çözme sevdasına ortak olmamla doğdu. Yirmili yaşlarla kitap okumak için çaba sarfetmeye başlamışsam da açık öyle büyük ki, sırada olan daha pek çok değerli eser var.
Üniversite hayatımın bana kattığı değişimlerden birisi de tv’den uzaklaşmak olmuştur. Bununla birlikte bu boşluğu İnternet doldurmaya başladı ve bağımlısı haline getirdi. Aslında bilgimiz arttıkça ne de az bildiğimizi görüyoruz ve açlığımız da artıyor; gerçekten de cehalet erdem midir yoksa! Bilgisayarı bilgiye erişim aracı olarak gördüğümden olsa gerek ondan uzak durmaya pek niyetim yok. Gerçi insan herhangi bir şey yapmak istesin yeter, herkesin kendine göre haklı bir nedeni oluverir, hatta en ağır suçları işleyenlerin bile!
Kendi penceremizden görüp kendimizi ne kadar da kolay haklı çıkartabiliyoruz değil mi? Sanırım biraz da bu yüzden insanları duymak istedikleri sözlerle kandırmak kolay oluyor. Psikolojik manipülasyona maruz tutularak da rahatlıkla kanaat ve davranış değişikliği göstermeleri sağlanabiliyor.
Ağzımızdadır, hep yakınırız, “millet olarak okumuyoruz” diye. Okumanın faydasının farkında olmayanlar bir yana, farkındalıkları olup da okumayanlar da vardır, ama hazırdır onların da kulpları. Okuma oranları vehametini gösterebilmek adına birkaç rakam aktarmak için çalışma yaptım ama aktaramadım. Aktarmadım çünkü resmen utandım!
Birkaç yıl öncesinde kulak misafiri olduğum tartışma programında geçen bir ifade vardı; “‘Bir kitap okursunuz, hayatınız değişir!’ derler, doğrudur” diyordu konuşmacı, ve ekliyordu, “Ama bin kitap okursanız o kadar da kolay değişmeyecektir…” Ne demek istemişti diye bir süre düşündüm. Farklı konulara uyarladığım saptama beni çok etkilemiştir. Bu söz daha çok okumam ve çevremdekileri okumaya sevketme çalışmalarım için büyük bir güdüleme kaynağı olmuştur.
Ne zaman yazı yazmaya kalkışsam konu bir yerde gelip algı kavramına dayanıyor. Duyularımız aracılığıyla bilincimizde oluşan uyarılmaya algı diyebiliriz. Gerek genetik gerek de çevresel faktörlerden ötürü her bireyin yaşadığı dünyayı algılayışını farklılaştıran öyle çok değişken var ki, bu da herkesin kendisine göre doğrularının oluşmasına neden oluyor.
“Doğrular gerçekler midir yoksa çoğunluğun düşüncesi mi?” sorunsalı az önce bahsettiğim algı farklılıklarından kaynaklanmakta ve “Bakış Acısı” yazımdaki Galileo’nun çektiği sıkıntıları doğurmaktadır. Yine aynı sorunlardan ötürü bir çok düşünür ve bilim insanı çalışmalarını gizli olarak yürütmek zorunda kalmıştır, ki bugün bile düşünce suçu kavramını tartışıyoruz.
Demokrasi kavramının bile çoğunlukla yanlış yorumlandığı günümüzde bazen bunun ne kadar hakedildiğini ve oy hakkı yorumundan ötürü eleştiri oklarına hedef olan manken kişiyi düşünüyorum. İfadesindeki haklılık payını, kapımızdaki kar dururken komşumuzun çatısındaki kara laf söylemenin kolaylığını, eleştiriye gelemeyip eleştirip durduğumuzu ve bir ok olamadan etrafa ok atıp duran insanları düşünüyorum. Düşünüyor ve bazı toplumsal gelişmeleri reva görmeye çalışıyorum. Ama ah şu insancıl yanım yok mu, buna da elvermiyor ki. O noktada bunların bir oyun/sınav olduğunu hatırlayıp hayata biraz mizah katıp yaşamı tatlandırmak gerekiyor. Gerekiyor çünkü hasta ve diyette bile olsan başka türlü yenmiyor.
Bazen kuyuya deli/dahi’nin biri bir taş atıyor ve siz uğraşırken kenarda oturup bıyık altından gülümsüyor. Kimbilir, gülümsemesinin sebebi belki çevirdiği dolaplardan, belki de farkındalık artırmaya yönelik çabalarının meyve veriyor oluşunun keyfinden ötürüdür. Her halükarda biz de ne yapıyorsak keyif almaya çalışmalıyız.
Ünlü düşünür Francis Bacon; “Okumak bir insanı doldurur, insanlarla konuşmak hazırlar, yazmak ise olgunlaştırır.” demiş. O halde yolculuğa devam…