Sadece bir hayatımız var dünyada, günleri sayılı, yaşanacakları sınırlı. Sadece bir hayatımız var, nasıl yaşayacağımız bize bağlı. Bir şansımız ve bir umudumuz var.
Bize lütfedilmiş o bir umut ise; o kadar naif ve o kadar kırılgan ki, henüz biz ne olduğunu anlayamadan küsüp arkasını dönerek terk ediyor bizi, umutsuzluk içinde kalıyoruz bir defa yaşama hakkımız olan bu hayatta.
Kimi zaman bir aşk, kimi zaman bir iş, kimi zaman aile ya da sosyal çevre gözünü kırpmadan ezip geçiyor ruhumuzu. Hırs sarıyor bedenimizi, hırsın ve öfkenin dışındaki tüm duygular, çığlık da atsalar içimizde, beynimize iletemiyorlar seslerini.
Peki değer mi sayılı olan günleri ızdırap içinde geçirmeye? Değer mi bir başkası ya da başkaları için yüzümüzdeki gülümsemeyi kaybetmeye? Değer mi kaliteli zaman geçirmek varken bize yapılan haksızlıklar için durup üzülmeye? Değer mi biri seni kırdı diye kalbinin kapılarını kapatıp belki de yanı başından geçen aşkı görmemeye?
Hayır, hiç kimse ya da hiçbir şey yüzünüzdeki gülümseyişten önemli değil. Mutsuz geçen tek bir gününüzün bedeli olamaz, çünkü mutsuz geçirdiğiniz o bir gün ömrünüzün kaçıncı günü bilemezsiniz. Her gün çok değerli, her an eşsiz. Ve her şeyin geri dönüşü, aşkın, sevginin, işin, paranın, kariyerin hepsinin tekrarı var da, bir tek o anın tekrarı yok hayatta.
An’larımızı mahvetmemenin en önemli yolu ise bedava. Affetmek.
Huzurlu olmak için affedin, yüksek sesle affedin, bağırarak affedin, ilan ederek affedin. Yaptığınız hatalardan ders çıkartarak kendinizi affedin, size değer vermeyen sevgiliyi hayatınızdan çıkartarak affedin.
Zorla size değer vermesini sağlayamazsınız, zorla sizi sevmesini sağlayamazsınız, zorla mutlu olamazsınız. Zorla yaptırdığınız hiçbir şeyden tat alamazsınız. Kavga sonucu manevi zafer kazanılamaz, her türlü kaybedersiniz.
Bu yüzden zorlamayın, bırakın lakin affederek bırakın. Sizi seven zaten sizi mutlu edecektir, sizin mutsuzluğunuzu fark edecektir, sizi mutlu etmek adına çaba sarf edecektir. Etmiyorsa zorlamayın bırakın, zorladığınız şahıs beyin ölümü gerçekleşen hasta gibidir. Yaşamı devam ediyordur, sizin yanınızdadır, nefes alıyordur fakat makineye bağlıdır, yani şartlara yani sizin zorlamanıza bağlıdır. Fişini çektiğiniz takdirde öleceğini bilirsiniz de yine de içinizdeki aşktan orada tutmak, onu yaşatmak istersiniz.
Yapmayın fişi çekin ve ölsün, ölünün bedenini canlı tutmaya çalışmak size de ona da acıdan başka bir şey vermez. Bırakın ölsün, ona dua edin, dua ederek onu affedin ve siz tüm yaşamsal faaliyetleriyle elinizden tutacak bir aşkın peşinden gittin.
Ölüyle zaman geçirmek umudunuzu, sabrınızı, gençliğinizi tüketir; ona öfkelenmek de her an onunla kalmaktır. Tükenmeyin, affedin ve hayatınıza devam edin.
Edilen hiçbir dua karşılıksız kalmaz, eğer dua ve mücadele ettiyseniz yine de olmadıysa, olmaması oluşundan daha hayırlı olduğundandır. Eğer olmadıysa Allah daha iyisini nasip edecektir.
Belki de zaman sizin nadasa çekilme zamanınızdır. Nasıl ki topraklar nadasa çekilip, belirli bir süre üzerinde ot bile çıkmadan yapayalnız yaşıyor ve bu yalnızlığın sonunda içinde öyle mineraller ve vitaminler biriktirip verimli hale geliyor, o belirli süre yalnızlıktan sonra da ekildiğinde, her yıl ekilen tarlanın ekinlerinden daha bereketli, daha büyük, daha güzel ürünler veriyorsa, sizde tıpkı o toprak gibi, o tarla gibi bu gün çevrenizde görüp ‘benim neden böyle olmuyor’ diye üzüldüğünüz aşkların çok daha iyisini yaşayacaksınızdır.
Yeter ki affedin, affetmek azat etmektir. Affetmek özgürleşmektir. Affetmek vazgeçmektir. Affetmek huzura kavuşmaktır. Affetmek özünü temizlemek ve yepyeni başlangıçlara ‘merhaba’ demektir.
Affedin..