Sevgili okur,
Bu yazıyı Ankara’nın kenar mahallelerinden birinin, 1993 yılında yapılan bir apartmanının, 1. kat 6. dairesinin, küçük bir odasından yazıyorum.
Camdan bakınca park görünüyor. Çocuklar oyun oynuyor, genç kızlar akıl çelici bakışlarıyla parka gel diyorlar ve canım teyzeler spor yapıyor. Aile hekimleri parkın etrafında yürümelerini söylemiş. Bu teyzelere sporla bilinçlendirilmiş Türk teyzeleri diyoruz. Apartmanın kaç yılında yapıldığına dair bir araştırma yaptım. Yöneticiye çıkıp sordum. Uzun bir yolculuktu. Deneyimlerime göre yöneticiler hep en son katta oturuyorlar. Asansör olmayınca tamı tamına 600 kalorilik bir yolculuğun ardından, yöneticinin kapısına vardım.
– Sayın yönetici bu apartman ne zaman yapıldı?
– 1993.
– Teşekkür ederim.
Bakınız bu ufak araştırma, şimdi bu yazıma başlangıç sebebimi oluşturdu.
Ciddi bir gazete okuyucusuyumdur. Gündemi takip etmeyi severim. Her gün 3-4 gazete alıp, eve gelirim. Önce spor sayfasında iç geçiririm. (Ah ahh keşke futbolcu olsaydım vb. İçimde bir ukde kaldı da.) Sonra hafiften gündemi yoklarım. Neler olmuş neler bitmiş? Bu sorularla haşır neşirken, kendimi sağlık sayfalarında bulurum. Sağlık sayfaları diyorum. Çünkü bilim sayfası diye bir sayfa göremedim. Her gazetenin sağlık sayfalarında kalın puntolarla yazılmış şu başlıklar dikkatimi çeker.
– İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, elmanın kabuğunun içindeki lifler insan sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Soymadan yiyin.
– Bilim insanları tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ölümsüz hayat üzerine yapılan araştırmalar on yıl içersinde meyvesini verecek. On yıl bekleyin.
– Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, insanlar cinsel hayatlarını zinde tutmak için… vb.
Çağımızda elektronik ortamın tesirinde olduğumuzu belirteyim. Bununla birlikte sosyal paylaşım siteleri, bilginin doğruluğu kontrol edilmeden, şahıslar aracılığıyla paylaşıma açık olması işleri zorlaştırıyor. Şahıs uydurmaca bir haberle ilgimizi çekip, paylaşmamızı sağlıyor. Özellikle son dönemlerde, hasta görünümlü bebek resimleri viral reklamın kurbanı oldu. İddialara göre, sosyal paylaşım sitesi, o resim her paylaşıldığında bebeğin ailesine 3 kuruş veriyormuş.
Yapımı çok kolaydır. Arama motoruna pişik geçirmiş bebek yazın. Oradan size en cazip gelen resmi bilgisayarınıza indirin. Resim, hafif bir düzenlemeyle hazır hale gelecektir. Ardından küçük bir duygu sömürüsü yapın. Misal, ‘Allah rızası için.’ yazarsanız en ilgi çekici hali alır. 3 kuruşluk paylaşım için yapılabilecek en sahte sömürü. İnsanların inandığı değerler doğrultusunda, yalan haber yapmak.
Reklamcılığın altın kurallarından biri, bir ürünü sattırmak istiyorsan, ürünün reklamında en ilgi çekici başlığı kullan. Bu ne zihniyettir arkadaşım. Ticari bir kazancında yok senin. O üç kuruşu site ne ailesine ne de sana ödüyor. İlgi çekmek istiyorsan başka yollar ara! Üstelik insanlara bilgi vermeyip, duygu sömürüyorsun. Neyse sinirlendim bak.
Gelelim bilim insanlarının yaptıkları araştırmalara. Bu gibi durumlarda özellikle şirin teyzelerin (şirin diyeyim de kızmasınlar), gazetede okuduğu bir bilgiyle beyni dönüyor.
Gazete: Bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre, erkekler kadınlara oranla daha az aldatıyor.
Şirin Teyze: ‘Aaa! Bak gördün mü? Demek öyleymiş, ben demiştim. Ah şu zamane kızları yok mu?’
Ayrıca bu durum o kadar ilginç bir hal alır ki, ayda bir düzenlenen altın günlerinde, haber kulaktan kulağa yayılır. Sosyal paylaşım siteleri bile bu yayılmanın üçte birini yapamaz efendim. (Mübalağa)
Bizler insanoğlu olarak meraklı varlıklarız. Kişiliğimize göre gördüğümüz haberler ilgimizi çeker. Bu haberleri gündelik hayatımıza uygulamamız gerektiği yönünde beynimiz bize bir işaret verir. Bizde haberin doğru olup olmadığını araştırmadan balıklama atlarız. Hatta bazı haberlerde milli ve dini duygularımızla galeyana geliriz. Bu tür galeyana gelen arkadaşlarımıza anlık klavye kahramanları diyoruz. (Klavye üzerinden tepki gösterip, popo büyütmece).
Bu durum karşısında bilinçli insan, bilginin doğru olup olmadığını araştırmalı ve ona göre hayatına uyarlamalıdır.
Herhangi bir bilim insanı çıksa “Newton’un başına elma düşmedi. Newton bir sıçrayışta elmaya kafa attı ve elma yere düşünce, yuvarlanıp Newton’un ayaklarının önünde durdu. O anda Newton on adım geriledi, elmaya doğru koştu ve olanca gücüyle bir vuruş yaptı. O sırada hamamdan çıkan Arşimet bir baktı ki üstünde hiçbir şey yok. ‘Hemen içeriye girmeliyim.’ dedi. Sonra ona doğru gelen kırmızı bir nesne gördü. Kırmızı nesne yaklaşıyordu. Arşimet zıpladı ve elma ellerinin arasından kaydı. Hamamın kapısından içeriye girdi. Yuvarlandı, yuvarlandı ve suyun içine düştü. ‘Aha.’ dedi Arşimet. Elma suyun üzerinde duruyor. Demek ki yer çekimi kanunu var. Sonra ansızın Newton içeri girdi. ‘Aha, demek ki suyun kaldırma kuvveti var.’ dedi. Arşimet’le Newton’un dostluğu da burada başladı. Ve sonra bu ikisi çağımızın sporu olan futbolun kurallarını yazdılar.” diye söylese, o söylenenlere inanacak insanlar tanıyorum.
Bilginin doğruluğunu araştırmadan, bilinçsizce yapılan paylaşımlar, insanlarda yanlış bilgi birikimine sebep oluyor. İsmini vermek istemediğim yazar üstadım Y.Ş. (Şimdi bu da merak uyandırır Y.Ş.); “Sizler şanslı veletlersiniz. Bilgi ayağınıza geliyor ve siz onu elinizin tersiyle itiyorsunuz. Her yanınız bilgi kaynıyor. Bizim zamanımızda öyle miydi? Kütüphanelerde sabahlardık biz.” dediğinde haklıydı tabi. Doğru bilgiyi araştırmak, yanlış bilgiyi alıp kişiliğinde barındırmaktan daha verimlidir. En azından kişinin araştırmaya meyilli olduğunu gösterir.
Sonuç olarak, paylaşım sitelerinde paylaşım yapan insanların biraz daha bilinçlendirilmesi kanaatine varıyorum. Çünkü insanların çoğu artık kitap okumuyor. İnternet hayatımızda iyi bir yere sahip oldu. Yani bilgilerin çoğu internette mevcut durumdadır. Gazetelerde bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre başlıklarının inandırıcı olma durumu ise o konu hakkında yapacağınız araştırmaya bağlı.
Birkaç kere kendi sözlerimin altında Can Yücel, Can Dündar gibi isimler gördüm. Ustalara saygılıyız ama bu paylaşımları yapan insanlara ne demeli! Bakınız İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı, Anlatamıyorum, Beni Bu Havalar Mahvetti gibi şiirleri olan Orhan Veli’nin yüzlerce eleştiri almış bir şiiri geldi aklıma.
Nedir benim bu çilem?
Hesap bilmem,
Kitap bilmem,
Muhasebede memurum.
En sevdiğim yemek imambayıldı.
Ne de güzel demiş şair.