Kararsızlık, insan için en kötü davranış biçimidir. İnsanı hem maddi hem de manevi zarara uğratır. Karar veremediğimiz dönem içerisinde zaman kaybı yaşarız. Bu da yetmez; ruhsal yönden kendimizi kötü hissederiz. Bunun sebebi: Tercih etmemiz gereken seçeneklerden hangisinin, diğerinden daha iyi olduğunu bilemediğinizdendir. Daha da kötüsü “Hata yapmaktan korkuyoruz.” demektir.
Kararsız insanlar her zaman, her şeyin en iyisini yapmak isterler. İnisiyatif almaktan çekinirler; çünkü bilirler ki bu seçimin sonunda sorumluluk almak zorunda kalabilirler. Bu durumda kendilerince yapılabilecek en iyi şeyi yaparlar. Güvenli sularına çekilip, birinin onların yerine karar almasını beklerler. Böylece sonuç kötü olursa; ortada suçlanabilecek biri olacaktır.
Oysaki insan, seçimlerini başka bir kişinin eline her teslim edişinde, aslında hayatını emanet ediyordur. O hayatı başka birinin yaşaması, başka birinin tecrübe etmesi için… Peki, insan hayatının toplamı tecrübelerden oluşuyorsa; tecrübe edilmemiş bir hayat, nasıl yaşanmış sayılabilir ki. Aslında bu, bir nevi de kaderi değiştirmektir. Farz edelim ki karar aşamasındayız. Ben kararımı kendim verip ona göre hayatımı yaşasaydım, farklı bir sona ulaşacaktım. Ama o seçimi kendim yapmadım. Seçimi yapan kişi de mevcut olan diğer ihtimali seçti. Sonuçta farklı bir yol ve farklı bir kader olacaktır. Siz yöneleceğiniz yol yerine, başka bir yolu tercih etmiş olduğunuz. İyi ya da kötü… Siz, artık kendi seçiminiz olmayan bir hayatı yaşamak zorundasınızdır.
Başkasının seçtiği bir yolun, sonuçları da size daha ağır gelecektir. Çünkü seçimleri kendimiz yaptığınız zaman, bu sorumluluğu yüklenmemiz daha kolay olur. Bir yerde “Kendim ettim, kendim buldum” deyip, yolunuza devam edebiliyorsunuz. Sonunda en kötü kararı vermiş olsanız bile, bu yaşanmışlık yanınıza kar kalıyor. Bir dahaki kararınızda da bunu gözeterek, daha sağlam adım atmaya yöneliyorsunuz. Karar almaktan çekinen insan ise; başkasının aldığı karar sonucu hezimete uğradığında, bunun acısını çevresinden ve kendisinden çıkaracaktır. Yanlış karar alan kişiyi suçlayarak, hayatını mahvettiğini düşünecektir. Sonra sular duruldukça kendine kızacaktır. Hep aklının arkasında “Keşke onu seçseydim, keşke o yolu deneseydim, keşke, keşke, keşke…” sözcükleri dönüp duracaktır. İşte bu pişmanlık, ıskalanmış bir hayatın ilk kavşak noktasıdır. Kişi ya kendini silkeleyip hayatının direksiyonunu ele alacaktır ya da kendi hayatını köşesinden seyrederek, yaşayıp gidecektir.
Hayat boşa geçirilmeyecek kadar değerli ve her saniyesi milyonlara bedel bir mücevherdir. Sakın hayatınızın sürücü koltuğuna başkasının geçmesine izin vermeyin. O koltuk, o direksiyon yalnız size ait. Allah, insanlara akıl ve irade vermiştir ki seçimlerini kendileri yapabilsinler diye. O zaman, size bahşedilen bu aklı ve iradeyi kendiniz için de kullanın. Günlük hayatta bile kararsız kaldığınız küçük şeyler için zaman öldürmekten vazgeçin. Durun, düşünün ve karar verin. Ölüm saatimizi bilseydik de zaman konusunda yine bu kadar savurgan ve hayatlarımız konusunda bu kadar vurdumduymaz olabilir miydik? Ben hiç sanmıyorum. Ya siz? Siz, yine de böyle davranabilir miydiniz?