Bazen konuştuklarımızdan çok sustuklarımızdan dolayı yargılarız kendimizi.
“O” deriz susarız “bu” deriz konuşmak istemeyiz “şu” derken, peki ya ben demek kendimize?
Bazen yer etmiş olur ya içimizde, içimizdekilerin o derin suskunlukları…
Soğuk bir kelimenin boğazında düğümlenmesi gibi sanki duyulmayı beklemek “o” suskunluğun içinden şimdi…
Bazen deriz ya susmak niye?
Biliriz aslında…
Hangi suskunluk hangi çığlığa söylenmek ister ki! Bu yüzden suskunuz belli ki…
Suskunluğumuz içimizin en geveze hali gibi…
En kalabalık sessizliğimizde en kalabalık yalnızlığımız şimdi…
Susmak mı çare konuşmak nedir bilinmez mi?
Ama konuşamıyoruz belli ki…
Susmak sövmenin en ifadesiz şekli sanki!
Bu suskunluk niye?
Yoksa söylenecek her sözün arkasında unutulmuş kalmak mı suskunluğumuzun engeli, bu yüzden mi?
Engelliyiz bu denli…
Hangi konuşma hangi suskunluğun içine getirir bırakır bizi ve hangi sözlerimiz bu kadar yabancılaştırır kendi suskunluğumuza bizi…
Dilimizin ucunda, hangi kelimelerimiz bize yasaklı şimdi…
Varken yok ediyoruz kendimizi…
Susuyoruz şimdi!
…
Kelimelerimiz hallerimizi anlatıyor belli ki ama korkularımız suskunluklarımızın görünmez engeli bu yüzden suskunuz herkes gibi hâlbuki içimizden konuştuklarımız kendimize hiç de yabancı değil ki…
Ama susuyoruz şimdi.