O kadar huzurluyum ki!
Kendine adanmış bir ruhun dinginliği ve gecikmiş olmasına rağmen bekleyen bir adımın atılması insanı büyülüyor.
Önceki yazılarımda aradığım hayal evinden bahsedip, ona kavuşunca sizinle paylaşıcağımı dile getirmiştim. Buyrun anlatıyorum;
(Fon müzik Ezginin Günlüğü’ne ait.)
Bir oda, bir salon. Her tarafı ışık alıyor. Bahçesinde henüz emin olamamakla turunç ya da portakal ağacı, onun önünde de ayakta dikilmiş bekleyen birkaç palmiye.
Eşyam az. Ama azlığın insana kattığı hafiflik yok mu? Deli ediyor insanı, deli!
Bir sofra kurdum kendime; domates, omlet, ekmek ve çay. Hani o Hakkari’deki günlerin tadında. Önce hatıralarını anımsattı, sonra da yüzümde bir tebessüm bırakıverdi.
Ah hayat, garip hayat. Yine düştüm aşk yollarına.
Aşını beyaz bir masada yer, sonra da beyaz bir masa da, hayatın bembeyaz sayfalarına yazarsın yazılarını.
Bakarsın ki, dost martılar eksik gibi. Değil, sallanırsın aşağıya doğru evden. Sahile vardın mı, şanslıysan oracıktadırlar. Nasıl mı biliyorum?
Sabahları parkların arasından geçiyorum sahile doğru.
Liseli çocuklar, ellerinde sigara.
Parkın solunda masalcı diye bir kafe,
Hep kapalıyken denk geliyor,
Yarın haftasonu, sabah spor yaparken şansımı deniyim birde.
Gerçi “yarın”
“yarın” diye bir şey var mı?
Bugün hayatımın son günü olsa, yine aynı ben olup aynı şeyleri mi yapıyor olurdum?
Sizleri severim bilirsiniz.
Gece uzun. Yaşama Cavilla! Mutluluklar.
Bora Eke
06.05.2011
Hayal Evi, Hatay, İzmir, Türkiye