Kediler ve köpekler arasında düşmanlık olduğuna inananlardan değilim ama; olduğunu varsayanların bir inanışı varmış… Normalde sokak kedisi kendini saldırgan köpeklere karşı koruyabilirmiş… Bu direnci kıran tek şey, sevgiymiş… İnsanlar, eğer bir sokak kedisinin başını okşar ve ona şefkat gösterirse, kedicik kendisinin koruma altında olduğunu zanneder ve sivri tırnaklarını içeri çekermiş… Ve bir gün, köpeklerin dişlerini enselerinde hissederlermiş sonunda… Bir sevgi dokunuşu, sonları olurmuş o zaman…
Kediciklerin kaderinde, kendi hayatlarımızdaki hayal kırıklıklarının izleri var gibi sanki… Bir el uzanıp da sevince bizi, peşine takılıp gidiyoruz yavru bir kedi gibi… Hep yanında olmamızı isteyecek sanıveriyoruz… Ve yanılıyoruz… Sevip de birini, sevdalanınca korumasız kalıyoruz galiba… Yıllar yılı ardına sığındığımız kalkanlarımızı bırakıp, tırnaklarımızı içeri çekiyoruz… Sevginin bizi kollayacağına, sarıp sarmalayacağına inanmamız yüzünden, koruma duvarlarımızı gönüllü kaldırıp, yaralanıyoruz… Sonra da sevdamız en büyük tehlikeye dönüşebiliyor…
Saçımızı okşayan elin bizi yarın da, öbür gün de seveceğine… Hem sevmese, sevmek istemese bile bir gün, vazgeçse de, daima kalbinde bir yer edeceğimize inanıveriyoruz… Bir anlamımız olacak, hatıra kalacak bir değerimiz olacak sanıveriyoruz… Ve en ummadığımız bir anda, en korunaksız halimizle yakalanıyoruz sevmenin, sevilmenin hoyrat yüzüne… Kendi kendimizin katili oluveriyoruz… Zavallı bir kedi yavrusundan farkımız yok aslında, hayat karşısında… Şu garip hayat karmaşasında, en güçlümüzün, en kötümüzün bile sevilmeye ihtiyacı var… Her yürek hasret sevgiye… Kim olursa olsun, ne olursa, nasıl olursa olsun…
Sokak kedileri gibiyiz hepimiz… Karşılıksız, sebepsiz, sevginin en saf haliyle sevilmek istiyoruz… Kim azıcık sevecek olsa bizi, sığınıyoruz hemen… Sevsin, değer versin, korusun kollasın, sahip çıksın istiyoruz… Başka da hiçbir şey olmasın varsın… Sevgiden arda kalan, başka hiçbir şey olmasın varsın…
Kalbimizde pençe pençe darbe izleriyle, her sıcak dokunuşta yavru bir kedi gibi uysallaşıp… Her hayal kırıklığında, her terk edişte acı çekip, her dönüşte biraz daha kanayarak… Kanayan yerlerimizi, kediler gibi dilimizle yalayarak… Aslalarla, yara bere içinde kalıveriyoruz bir başına… Yoksa; taş gibi bir kalple yaşamak mı gerek, her daim?… Biri başını okşamak için uzattığında elini; tıslayıp, tırmalamak… Belki de en iyisi kuyruğu her daim dik tutmaktır, kim bilir…