“Zaman tüm yaraları iyileştirir. Zaman, en şiddetli yangınları bile yavaşça söndüren sabırlı, sarı bir yağmurdur.”
Sarı Yağmur’un en, belki de tek etkileyici cümlesiydi. İçinde bulunduğumuz an anlam veremediğimiz, her şey geçince hak verecek olduğumuz şeyin özeti; zaman…
Sabah sabah anlamsızca uyanıp, hepi topu 3-5 kanallık televizyon izleme, yoktan var edilen oyunlar, gülen salamlar, anne yapımı karanfilli portakal reçeli, siyah arabayı pullarla süsleyip kara şimşek yapma, kocaman demir kapıda bazen yalnız oturma, camdan sarkıtılan sepete koyulan kocaman cam şişenin dolusunun gelmesini bekleme, koştururken düşünce kanayan dizleri en büyük acı sanma… Hepsinden öte, ‘ah bir büyüsem diye iç geçirme’… Hangimiz yapmadık?
Okula başlanır, okumayı öğrensem, hep oynasam, hep oynasam… İlkokul bitince, ‘ah çocukluk arkadaşlarım olsa’… Ergenlik dönemi, artık bir liseye gitsem. Lisede şu sınavları halletsem bi üniversiteli olsam, bana karışmayın, ben büyüdüm’lü cümleler. Üniversiteli olursun, bıktım artık okumaktan, işe başlasam dersin. İşe de başlarsın, her gün iş-ev yeter dersin…
Aşık olursun daha fenası… Küçük kara bir kan pıhtısıdır aşk, gelir oturur kalbin merkezine. Ya ona iyi bakıp, barışacaksındır, ya da kendi haline bırakıp, bütün bedenini sarmasına izin vererek mağlup ayrılacaksındır.
Bazen hastalıkları tadarsın. Derinden ve yüzeyden… Bir tarafın kal savaş der, bir tarafın git… Yaşamak yanı ağır basar ekseriyetle.
Bazen ölümü tadarsın, bekleneni ve beklenmeyeniyle… Derinden ve yüzeyden… Görüneni onlar bilir, görünmeyeni sen. Gözyaşı gereklidir ya gözlere… Temizler, besler.
İçe akanı ise, aynısını yapmaz işte. Bir süre sonra paslanmaya yüz tutar kalp.
Unutmanın ve unutulmanın hissiyatını tadarsın. Bazen çok kolay olur, hiç yaşamamış gibi; bazen bir saniye akıldan çıkmaz, hiç silinmeyecek mürekkep ve en ince uçlu kalemle görebileceğin her yere yazılmış gibi…
Bazen gülmenin şiddetinin, bazen coşkunun, bazen duyurulan bir şarkının, çalınan bir enstrümanın, yazılan birkaç yazının, akıldan çıkmaz bazı sözlerin, bir dokunmanın, bir tatmanın, bir içeceğin, bir koşmanın, bir çift gözün, biraz toprağın, bazı sahteliğin, yitirilenlerin, var edilenlerin… Yerini alsa ya düşünce kanayan dizler…