Simurg Anka… Otuz kuş…
Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş… Kuşlar, Simurg’a inanır ve ihtiyaç duyduklarında onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş… Kuşlar dünyasında işler ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış… Ne var ki zaman geçip Simurg ortada görünmedikçe kuşlar, kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler…
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü, Simurg’un kanadından düşmüş bir tüy bulmuş… Simurg’un varlığından emin olan dünyadaki tüm kuşlar toplanmış ve hep birlikte huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerindeki Kaf Dağı’nın tepesindeymiş… Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş… Buna rağmen kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar… Uçtukça yorulanlar ve düşenler olmuş…
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp… Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış hep… Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış… Baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl ise bataklığını… Dipsiz vadilerinden üzerinden uçtukça sayıları azalmış…
Nihayet beş vadiden geçtikten sonraki altıncı vadinin adı “şaşkınlık”; sonuncusu yani yedinci ise “yok oluş”muş. Buralardan geçerken artık umutlar iyice tükenmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında ise geriye sadece otuz kuş kalmış.
Ancak hedefledikleri yere varıp da yuvayı bulunca öğrenmişler ki Simurg Anka, meğer “Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi de birer Simurg’muş!
Simurg Anka’ya ulaşmak için ‘şaşkınlık’ ve ‘yok oluşu’ yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürmedikçe; kendi küllerimizden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça kendi bataklıklarımızda, çöplüklerimizde, tüneklerimizde, kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayız…
Aldanışlar, aldatılmışlıklar… Yarı yolda bırakılmışlıklar… Hiç dinmeyen acılar… Geçmez gönül yaraları… Hasretiyle yanılan gidenler… Süründüren dertler… Tasa, gam, keder…
Önümüze çıkan engeller, bize aşılmaz duvarlar örüyor olsa da… Bütün hayal kırıklıkları, tüm aksilikler hep bizi buluyor olsa da… Her yanımızı imkansızlıklar çevirse… Çaresizlik tüm benliğimizi sarmış olsa da… Yaşadığımız acılardan, yok oluş ve dibe vuruşlardan ders almayacaksak… Neye yarar çektiğimiz acılar?
Bir anlamı olmalı yaşananların… Kimsenin kimseyi anlamak için çaba sarfetmediği şu zamanda, kimsesiz kalmış gibi oluyor insan bazen… Geçmişi, yaşadığımız ve yaşattığımız haksızlıkları, aşklarımızı, acılarımızı, umutlarımızı unutarak kendimize yapıyoruz en büyük kötülüğü… Unutmamalı… Yaşadığımız yenilgi bize yeter… Küllerimizden varolmalı, yıkılsak da yeniden ayağa kalkıp direnmeli… Hep direnmeliyiz hayata… Kişisel mücadelemiz hiç bitmemeli… Hiç yaşanmamış gibi yok saymamalı yenilgileri… Unutmamalı…
Geçmişin tüm izlerini; vazgeçilmezleri, emeği, vaadedilenleri, sözleri, yeminleri hiç yaşanmamış gibi geçmişte bırakınca bir gün değer verdiklerimiz, işte o zaman kırılıyor direncimiz… Kalabalıklar içinde yalnız kalıyoruz… Herkes kendini öksüz hissediyor işte böyle… Yok aslında birbirimizden farkımız… Yalnız değiliz aslında hiçbirimiz… Sadece bu kimsesizlikle, kim bizi gerçekten seviyor, kim bizden nefret ediyor ya da kim dost, kim katilimiz, anlamamız zorlaşıyor hayatta… İnancımızı yitiriyoruz bazı değerlere ve vazgeçiyoruz…
Vazgeçmeli vazgeçmekten yine de…
Hiç bir umut kalmamışken ve tam bitti derken yeniden canlanmak imkansız değil, olmamalı… Direnmeli hayata… İnsanın ortaya canını, gözünü kırpmadan koyduğu bir amacı, bir hedefi olmalı hep… Yaşamak için bir sebebi olmalı… Direnmeli her yürek engellere… Unutulması zor fedakarlıkları, kahramanlıkları, idealleri uğruna ödediği bedelleri olmalı… Yıldızlara tutunarak, düşlerine koşmalı insan… Dayanamayacağı acılar çekmekten korkmamalı, her acıya dayanıyor bir şekilde insan, gücü nereye kadar, nasıl yeterse… Bir başına da varolabilmeli, her insan… Bu hüzünlü, umutsuz, yitik bir direniş olsa da… Vazgeçmeli, vazgeçmekten… Bir umut olmalı… Duyan kalpler ve gözler olmalı bir yerlerde… Unutmamalı…
O otuz yürekli kuştan biri olmalı… Heykel gibi dimdik durmalı insan… Kendi küllerinden, yeniden doğmalı…