Spordan siyasete, ekonomiden eğitime, iş yönetiminden psikolojiye kadar toplumsal yaşamımızın her alanı uzmanlarla (!) dolu. Bu uzmanlar her gün medyada, seminerlerde, işyerlerinde boy gösteriyor, anlatıyor, akıl veriyor, yol gösteriyor, rağbet görüyor. Sonuç? Birkaç istisna dışında kocaman bir hiç… Evet hiç…
Niçin hiç derseniz, uzman olduklarını iddia ettikleri konularda, doğruluğundan emin olmadıkları halde doğru şeyler söylediklerine kendilerinin de kuvvetle inanmalarıdır. Peki yanılgıları ortaya çıktığında kişiler, kurumlar bu uzmanlara(!) sırtını dönüp onları sığ ve isabetsiz dünyalarıyla baş başa bırakıyor mu? İnanması zor ama hayır… Bu uzmanlar(!) rağbet görmeye devam ediyor. Anlattıkları masallar, verdikleri akıl, gösterdikleri yol çıkmaza girdiğinde bu defa büyük pişkinlikle durumun neden sarpa sardığını süslü süslü açıklayarak, bizzat zarara uğrattıkları kişilerden ve kurumlardan rağbet görmeye, medyada görünmeye devam ediyorlar ve aynı özgüvenle uzmanlığa devam ediyorlar.
Kendilerinden ve bilgilerinden hiç şüphesi olmayan bu kişilerin ukala, kibirli ve hatalı ancak kendilerini ifade etmekte, kısa vadede ikna edici olmakta son derece başarılı insanlar. En önemlisi de bu uzmanlar(!) “gerçekte bildiklerinden daha fazlasını bildiklerine inanıyorlar”.
Sonuç olarak, işinizi teslim ettiğiniz profesyonellerin, uzmanların; danışmanlık ve eğitim hizmeti aldığınız kişilerin ihtiyacınız olan konularda sizi ne kadar etkilediğine değil; ne kadar hedeflediğiniz sonuçlara ulaştırdığına bakarak değerlendirme yapmanız çok daha yararınıza olacaktır. Aksi taktirde “nerede yanlış yaptık?” diye sorgulamaya başladığınızda, sizi o yanlışa sürükleyen uzmanlar(!) çoktan yanlışa sürüklenecek başkalarını bulur ve sizi, yarattığı küçük ya da büyük yıkımla baş başa bırakır.