“Bedenin ölmesi ruhun da ölmesi anlamına geliyor mu, ölüm, bir tür mutlak bitiş mi?” sorusuna yanıt arayalım…
Bir istatistik oluşturmak için bu soruyu dünyadaki tüm yetişkinlere sorsaydım, sanıyorum bir çeyreği “evet”, üç çeyreği “hayır” yanıtını verirdi… “Evet, her şey biter!” diyenler ruhun varlığına inanmayanlar veya yaşamı sadece biyolojik canlılık olarak görenler olacaktır. “Hayır, bitmez!” diyenlerin aklında ise ya dinsel öğretiler vardır, ya ruhsal deneyimler, ya töresel ve taklitçi bir inanç, ya “eserlerim ve dostlarımla yaşarım” düşüncesinde olanlar ya da ruhun var olması gerektiğine matematiksel akıl yoluyla ulaşanlar vardır.
Ben, kendi duygu, düşünce, sezgi ve deneyimlerimden “ruh olmazsa, olmaz” prensibini çıkarmış biriyim. Yani yeryüzünde ve iç dünyamda süregelen pek çok fenomeni ancak ruhun varlığı ile izah edebiliyorum. Bedenimin biyolojik yapısına baktığımda, bir ömür süresince tonlarca hücrenin öldüğünü; ama yenilenen hücreler sayesinde yaşadığımı görüyorum. Yani bedenim canlılığını ölüm anına dek kaybetmiyor. Bunu sağlayan kaynağın hücrelerimiz değil; adını ruh veya başka bir şey koyduğumuz bir Kozmik enerji olması gerektiğine inanıyorum.
Evet, bedenimi oluşturan hücreler mutlaka çözülecek ve bir kısmı bakterilere yem olacak veya mikroorganizmalara dönüşecek; bir kısmı toprak, geriye kalanı fosil olacak… Bu süreç bedenim için her şeyin bittiği anlamına gelir; ama bence geride bitmeyen üç unsur kalacak:
a- dostlarımın belleğindeki beni içeren hatıralar,
b- yapıtlarım ve eşyalarım,
c- ruhum.
Anılar ve eserler de birkaç kuşak veya bir-iki yüzyıl sonra çözünüp yok olacaklar. Fakat ruhum asla yok olmayacak; çünkü ruh, yaşayan ve yaşatan bir “akıllı enerji“dir: Enerjinin Sakınımı Kanunu gereği yok edilemez. Ama başka başka frekanslarda, bambaşka şekillerde, farklı yer ve zamanlarda tezahür edebilir ve bence reenkarnasyon/ruh göçü denen enerji alışverişi de budur.
Aslında; ruha bir tanım getirmek istiyorsanız bir başlangıç noktasından hareket etmek zorunda kalırsınız; ama somut bir temel olarak salt enerjiyi ele alırsak, kanaatimce işimiz oldukça kolaylaşacaktır.
Enerjinin sıfır ile sonsuz arasında değişen frekansı ve dalga boyu var. Kanımca bizim ulaştığımız bilinç düzeyinin limitleri içindeyken bunlardan henüz çok azını keşfedebildik. İleriki yüzyıllarda ruhun dalga boyu ve frekanslarını keşfetmek için araştırmalarımızı enerjinin diğer özellikleri üzerinde de yoğunlaştırmalıyız… Ancak o zaman aşk, bilinç ya da reenkarnasyon dediğimiz ve nasıl oluştuklarını tam anlayamadığımız kavramlara da belki daha somut yanıtlar bulma olanağımız artar.
Açıklayamadığımız tüm fenomenlerin algılamakta güçlük çektiğimiz enerji frekanslarının birer yansıması olduğuna inanmak istiyorum ben. Bu inanç; bilinmeyenleri saf dışı ederek, daha bilinir ve anlaşılır bir evrende yaşadığım hissine kavuşturuyor beni. Ve ancak bu sayede tüm hurafeleri, bütün batıl inançları ve bilimsel temelden yoksun yorumları bilinçaltıma sokmamış ve daha sağlıklı bir düşünce deryasında yüzdüğüme inanmış oluyorum…
Ruhunuzun yaratıcı gücüyle güçlenin, sönmez ışığıyla kalın.
Mehmet Ş. Sağlam
21 Ekim 2017