Şurada ya da burada doğduğumun pek de bir önemi yok aslında. Asıl anlatmak istediğim çocukken ilk tanıştığım kahraman: Pinokyo
Çocukken ilk tanıştığım kitap: Pinokyo (yaşasın yalansızlık!)
Tüm hayatım da bunları genişletmekle geçti sanırım. Klasik olacak ama kendimizden veya başkalarından kaçmak adına hepimiz kitaplara sığındık, benim de o mesele. Edebiyat mezunu oluşum, uzun yıllar işsiz kalışım -altı çizili cümleler- çok şey kattığı kısmı ise ayrı mesele. Her meslekte kaçınılmaz son 2 ya da 3 sene işsizlik cefası çekmek. Bkz. İşsizlik yazıma.
Yazıyorum çünkü ayrı kapılar açıyorum kendime, belki insanlığa. Yani insanlarla konuşmak bir yorma ve yorulma süreci diye düşünüyorum. Sanki yaşamın çarptığı tokatları insanlar sizi dinlerken, size bakarken aynı süreci tekrar yaşıyorsunuz. Velhasıl kelimelere üstü kapalı hüzünler yüklemek ve onlara ağlamak daha bir mantıklı geliyor. Bu da bir yandan yazmaya itiyor. Bütün mesele bu kadar küçük değil tabii. Okumak ve okumanın ardından gelişen yazma sürecidir aslolan. Salt okuma süreci de değil bahsettiğim. Her yerde okuma, özümseme, bunu kendine ve yazılarına katma.
Son olarak: Beni okuyun, mutlu olurum. Beni okuyup anlayın, bu defa özgürleşirim, biliyorum. Kısaca oku dedi Tanrı. Siz bunu sevin diye de anlayın. Okuyunca, gelişince başka gözlerle bakıyorsunuz dünyaya. Okuyarak seviyorum aslında, Sait Faik’in dediği gibi …sevmekle başlar her şey!