Kader benim bütün öbür dostlarımı, şu kalbimi yaralamak için karşıma çıkarmadı mı?
Evet haklısın. Eğer insanlar sürekli geçmişi düşünmek yerine bugünün tadını çıkarsalardı bu kadar acı çekmezlerdi. Anladım ki anlaşmazlıklar ve gevşeklik bu dünyada belki de hile ve şeytanlıktan daha fazla yanılmaya sebep oluyor…
Keşke bu hislerimi anlatabilseydim! İçimde akıp taşan bu canlılığı samimiyetle kağıda dökebilseydim. Ruhun sonsuz, yüce bir varlığı olduğu gibi kağıt da ruhumun aynası olabilseydi. Fakat çırpınmak bir işe yaramıyor. Ben bu içimdeki duyguların ağırlığından ezildiğimi hissediyorum.
Herkesin aynı olmadığını biliyorum ve hiçbir zaman da herkes eşit olmayacak. Ama bize önemli olduğumuzu hissettiren bu düşünceler nasıl olur da bizi bu kadar bencil yapabilir? Neticede herkes herkes gibi** Haklısın. Yanlış anlaşılmak herkesin alın yazısı belki de.
Bazı kimseler hayatın bir rüyadan başka bir şey olmadığını sanmışlar. Bu duygu benim de peşimde. Şu zavallı varlığımızı sürdürmekten başka hedefi olmayan, oradan oraya savrulan ruhlara dönüştük. Sevgiye kucak açıp doya doya yaşayamıyoruz. Karşımda türlü türlü şeyler dolanıyor… Ben ise gülümseyerek derin ve karanlık düşüncelere dalıyorum.
Sen eskiden beri tanırsın beni, “Aşksız yaşamak neye yarar? Sihirli fener hiç ışıksız olur mu” demiş Goethe. Feneri yakar yakmaz beyaz duvarda renk renk resimler görürsün. Bunlar birer düşten başka bir şey olmadığı halde çocuklar gibi mutlu olursun…
Sabır! Sabır! Her şey düzelecek. Tekrar ediyorum, haklısın. Şüphesiz her şeyi kendimizle ve kendimizi her şeyle karşılaştıracak yaradılışta olduğumuz için mutluluk ve sıkıntı da bizimle bağlantılı olan konularla ilgilenir. En tehlikelisi de yalnızlıktır bunların içinde. Çoğu zaman bize eksikliklerimizi hatırlatır. Küçük küçük parçalanmaya başlar hücreler. Varlığının sonsuzluğunu dileyen herkes gibi korkular çıkıverir suyun yüzeyine. Yalnızlığın, tadını unuttuğun duygularını getirir önüne. Belki özlemişsindir belki o kadar unutmuşsundur ki sanki ilk kez oluyormuş gibi gelir. Biz insanlar birbirimiz için ne kadar az şey yapabiliyoruz! İçimde sevgi, sevinç, kıskançlık, sıcaklık ve coşkunluk yoksa, bunu bana kimse veremiyor. Karşınızda bu kadar çok güzellikler görüp de onlara dokunamayışınız ne kadar zordur! Oysa dokunmak tabiatın insana verdiği bir içgüdüdür. Çocuklar her gördüğü şeyi tutmak istemezler mi? Ya ben?
İşte bunun için kalbimi hasta bir çocuk gibi nazlandırıyorum ve beni sürüklediği yerlere gidiyorum. Fakat bunu kimselere söyleme! Bu yüzden beni kınayacak insanlar vardır.