İnsanların pişmanlıklarını, zamanı geri almaya duydukları özlem ve ‘keşke’leri en iyi anlatan ve çok telaffuz edilen bir cümledir ‘şimdiki aklımla maziye dönebilsem’ tümcesi.
Bu cümleyi hemen hepimiz kurmuş ve kurmaya da devam ediyoruzdur lakin, geçmişteki, gençlikteki isteklerimiz, hedeflerimiz, hayallerimiz bir olur mu hiç olgunlaşan beden ve duygularımızın bugünkü haliyle?
Ya da şöyle sormak gerekiyor bu soruyu: Geçmişte yaşadıklarımızı, bugün bakınca hata olduğunu anladıklarımızı, pişmanlıklarımızı yaşamasaydık eğer bugünkü aklımız, şimdiki erişkinlik ve tecrübeye sahip olur muydu?
Aslında şimdiki akıl ve tecrübe ile ilk çağlarımıza dönme isteğimiz, yeni bir hayat, yaşamda ikinci şans, belki de yeniden doğuşu arzulamaktır. Hayatın aslında ne kadar da kısa olduğundan yakınmaktır içselde.
Tecrübe kazanmasına kazanıyoruz evet ama, her tecrübe gelecekte yaşayacaklarımıza bir set çekiyor aslında. Her acı tecrübe bir nebze daha korku katıyor atacağımız adımlara, hayatımıza.
Toyluk günlerimizdeki gibi, belki aptal cesareti dedikleri duygu ile karartamıyoruz artık gözlerimizi. Korkuyoruz mesela aşık olmaktan, yeni başlangıçlar yapmaktan. Korkuyoruz güvenmekten. Korkuyoruz canımızın yanmasından.
Korktuğumuz, kendimizi koruma altına aldığımız için de yanı başımızda filizlenen çiçekleri göremiyoruz, yaşama telaşından, kendimizi kapatışımızdan o çiçeklerin kokusunu duyumsayamıyoruz.
Hırslarımız, susmak bilmeyen tecrübelerimiz, şişmiş ve bağıran egomuz, korkularımız tevekkül etmeyi unutturuyor bize. Kendimizi Allah’a emanet etmek yerine, çok küçük bir bölümünü kullanabildiğimizi bildiğimiz beynimize rağmen, yine kendimize emanet ediyoruz.
Küçük planlar, küçük sırlar boynumuza zincir takmış da, özünü kaybeden gözlerimiz görmez olmuş onu. Özgürleşmek istersek egomuzun boyunduruğu altına girmişiz de haberimiz olmamış.
Tahtadan ve sudan düşman yaratıp, savaşıp yoruluyoruz. Ömrün son demlerini vurduğunda sonsuz zaman, elimizde kocaman bir hiçle çekip gidiyoruz. Gidenleri görüyoruz da yine ders almıyoruz.
Halbuki fark edebilsek ruhumuzu yormadan da hedeflerimizi gerçekleştirebileceğimizi, üstelik yöntemi de o kadar basit ki.
Çalış, sadece kendinle yarış, yarışırken de barış, inan ve tevekkül eyle.
Bunları uygulayabildiğimiz takdirde gönlümüzde huzur içinde olacaktır bedenimiz de.
Günün koşuşturması içinde unuttuğun Allah’a yönel, bak O seni huzuru bulasın diye, bıkmadan, usanmadan beş defa çağırıyor günde.. Ne isteyeceksen sadece O’ndan iste. O zaman yüreğin dolacak zaten iman dediğimiz güçle ve göreceksin, şahit olacaksın önünde hiçbir engelin direnemediğine.