Su, insan hayatının devamı için bir gereklilik. Hepimiz gün içinde vücudumuzun bu ihtiyacını karşılamak için, belli miktarlarda su içiyoruz. Peki, bu zorunluluk dışında hiç suyun içindeki gizemi düşündünüz mü?
İnsan vücudunun %70’i sudur. Soluduğumuz havada bile belli bir miktarda su buharı vardır. Günlük yaşamımızda su ile bu kadar içli dışlıyken, hiç içtiğiniz suyu bir iyileştirme aracı olarak kullanmayı düşündünüz mü?
Kuantum çalışmaları sonucunda, insanların birbirleri ve evren ile etkileşiminin temel unsurunun enerji olduğu konusunda bir fikir birliği var. İnsanların enerjileri ile olayları kendine çektikleri ve kendi düzeyinde frekans yayan insanlarla iletişime geçtikleri söyleniyor. Açıklamak gerekirse: kötü düşündüğünüzde kötü, iyi düşündüğünüz de iyi şeyleri kendinize çekiyorsunuz. Diğer insanlarla da aramızda kablolar olmadığına göre bu enerji alışverişinin bir yöntemi olmalı. Suyun önemi işte bu noktada devreye giriyor. Havada, toprakta ve yaşayan tüm canlıların vücudunda belli oranda su olduğuna göre enerji akışının bu şekilde gerçekleştiği düşünülmeye başlandı. Bu düşünceyle birlikte de bir takım deneyler yapılmış. Bir grup suya, sevgi sözcükleri söylenmiş. Diğer gruba da tam aksi, kötü sözler söylenmiş. Araştırma sonucunda gruplardan su örnekleri alınmış ve fotoğraflanmış. Daha da ilginci, bu deney gruplarını bilinen tüm dillerde aynı şekilde test etmişler. Sonuç olarak; tüm dillerde suyun, iyi ve kötü enerjiyi ayırt edebildiği ortaya çıkmış. Güzel bir titreşim aldığında, su çok güzel kristal şekiller ortaya çıkarmış. Kötü bir enerji aldığında ise kristal yapı bozulup, darmadağın olmuş. Yani su, ses tonunuzdaki titreşimden iyi ya da kötü enerjiyi hissedebiliyor ve ona göre tepki veriyor.
Araştırmacılar, bu deneyin sonucunda suyun enerji akışında önemli bir rol oynadığına karar vermişler. Aynı şekilde suyu modern tıbbın yanında alternatif tıp olarak, hastalık tedavilerinde de kullanmaya başlamışlar. Sonuçlar gerçekten çok ilginç. Sevgi sözcükleri söylenmiş suları içen hastaların, tedaviye daha çabuk cevap verdiğini farketmişler. Bunun devamında da, insanların evlerinde su içerken bile şükrettiklerinde bağışıklık sistemlerinin daha güçlendiğini ortaya koymuşlar.
Düşünüldüğünde, hepimiz su damlası gibi bir sıvıdan Dünya’ya geldik. Yaşamımızı devam ettirirken de birbirimize yaydığımız iyi ya da kötü titreşimlerle bedenimiz etkileniyor. Aklımızdan geçen kişiler bir gün pat diye karşımıza çıkıyor. Başımıza gelmesinden korktuğumuz olaylar, bir gün gerçek oluyor. Öldüğümüzde ise; toprak olup, yine suya karışıyoruz. Tüm yaşadıklarımız yaydığımız iyi ya da kötü titreşimlerle kendimize çektiğimiz olaylardan ibaret. Su, bunun için belki sadece bir örnek, belki de sadece bir aracı; sonuç olarak niyetimiz nasılsa, ona paralel hayatlar yaşıyoruz.
Not: Eğer su hakkında daha fazla bilgi öğrenmek isterseniz, Masaru Emoto’nun “Suyun Bilinmeyen Mucizesi” kitabını okumanızı tavsiye ederim.