Dönemin siyah beyaz filmlerine tanık olmuş, şarap misali yıllanmış, yıllandıkça büyüleyici görkemini yitirmemiş. Tarihi kimliği ile dönemimizin rant peşinde koşan iş adamlarına karşı direnmekte… İstiklal Caddesinin, Yeşilçam Sokağında perdelerini 1924 yılında “Melek” adıyla açmıştır. Adını perdenin iki yanında yer alan Art Nouvea tarzı melek figüründen almış. Sahiplerinin el değiştirmesi ile Emekli Sandığına geçerek ismi de “Emek” olarak değiştirilmiştir. 1993 yılında restorasyondan geçerek, 2000 yılında ses sistemi değiştirilerek teknolojiye ayak uydurmuş. Dünyada barok mimaride yapılmış, çalışır durumda olan 50 sinema salonundan birisi olup, yüksek tavanlı, 875 kişilik dev salonu ve ihtişamlı süslemeleri ile görkemli bir mimariye sahip, adeta büyüleyici bir havası vardır.
Emek sinemasıyla tanıştığım ilk günü hatırlıyorum da, salona adım attığım an duraksadım ve olduğum yerde o mimari dokuya hayranlıkla bakakaldım. Koltuğuma oturup o büyüleyici görsel şöleni seyre daldım. Huzur verici idi. İzlemiş olduğum filmin bir önemi yoktu artık. Bu büyüyü yakalamak, huzur bulmak için bile gelebilirdim her daim. Film sonrası Yeşilçam sokağında, yunan müziklerinin çalındığı kendi halinde, orta halli bir kafenin koltuğunda dostlarınızla birlikte filmin kritiğini yapmanın hazzını da yaşayarak Emek Sineması’nın tadına, farkındalığına varmış olacaksınız.
Yirmi yılı aşkın bir süredir İstanbul Film Festivallerine ev sahipliği yapan tarihi Emek Sineması’nın 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğu bir dönemde kapatılması ve film festivallerine yer verilmemesi sinema tutkunları tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.
Kentsel dönüşüm etkisiyle rant haline getirilmek istenen Emek Sineması’nın yıkılıp yerine alışveriş merkezinin en üst katında yeniden yapılandırılmak istenmesi içler acısı. Eski ihtişamını, tarihi dokuyu yakalaması elbette mümkün değildir. Gün geçtikçe yenisi açılan, tüketim toplumuna yönelik alışveriş merkezlerinde, sinema salonlarının varoluşu izlemiş olduğunuz filmin kritiğini; uğultulu, kuru gürültüde yapmak da pek keyifli olmayacaktır. Alışveriş merkezlerinin sinema salonlarının rahatlığının rehavetine kapılıp da, Yeşilçam dönemlerini deviren, Türkiye’nin en büyük salonuna ve mistik havasına sahip olan Emek Sineması’na gitmeyenler, yıkılmak istenmesinden de bizzat kendileri sorumludurlar. Bu duruma tepkisiz kalarak sinema tarihimizin yok olmasına göz yumuyoruz. İstiklal Caddesi’ndeki tarihi sinemalar, ekonomik açıdan; zor durumda kaldıklarından dolayı birer birer kapanmaya mahrum bırakılıyorlar. Önce Beyoğlu Sineması, Alkazar ve Emek sineması.
Yazılı ve digital imza kampanyaları ile başlayıp sadece Türkiye’de değil, Yunanlı sinemaseverler, Venedikliler, Fransa’da sinema eleştirmenlerinin de desteği ile devam etti. Kişisel bloglarda ve paylaşım sitelerinde yer verilerek hükümetin bu çağrıya kulak verilmesi istendi.
“Emek Sineması Platformu” tarafından düzenlenen, sivil toplum örgütleri ve birçok sanatçının katılımı ile gerçekleştirilen gösteri ve yürüyüşlerde; “Plastik Lale”ler sahiplerini buldu. Emek sinemasının yıkılmasına neden olan kurum ve kuruluşlara ödüller verildi. “Zart” ödülü Bakan Günay’a, “Kaynaklı Rant” ödülü Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan’a, bu duruma tepkisiz kalan İKSV’de “Çevir Kazı Yanmasın” ödüllerine layık görüldü.
Sinema severlerin emeği boşa gitmedi ve bireysel çabalarının, direnişlerinin sonucunda Yargı 12.05.2010 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı aldı… Ve film mutlu sonla bitti.