Tarihçiler bilir: Kadın tarihi konusunda bir araştırma yapıldığında, kadınlar bir topluluk, fakat geleneksel tarih yazımında hiç ön planda olmayan bireyler olarak saptanır. Erkek egemen bir toplumda ve bilhassa dünyada yaşadığımızdan bunu fark etmek için tarihçi, antropolog ya da sosyolog olmaya değil, insan olmaya ihtiyaç vardır.
Kadın cinayetlerinin suçlusu, erkek egemen sistemin, erkeği haklı gösterme çabasının bir ürünüdür. Fail mahkemede ‘Namusumu korudum’ savunmasını yaptığı anda durum değişiyor. Erkeği, erkek egemen sistemin kanunu koruyor. Peki nedir bu namus? Bu namus kavramı sadece erkek beyninde vuku bulduğunda mı şiddet eylemi gerçekleşiyor? Ben hiçbir erkeğin çıkıp da ‘eşimden şiddet görüyorum ve koruma talep ediyorum.’ dediğini ve sokak ortasında on bir yerinden bıçaklandığını görmedim, duymadım. Lakin birçoğumuz bu tür yardım çığlıklarını kadınların attığını biliyor. Bir erkeğin düşünce sisteminin içinde geçmişten gelen ve nesilden nesle aktarılan bu namus kavramı, küreselleşen dünyanın getirdiği değişimle birlikte erkeklere iyice anlatılıyor mu?
Hep demişimdir, yine demekten çekinmem. Şiddetin insanlıkla bağdaştırılabilecek bir yanı olmamıştır. Tarih şiddetin vuku bulduğu karanlık dönemlerle dolu. Kadını şiddet değil fikir öldürüyor. Henüz Ortaçağ’da cadı ilan edilerek yakılan, asılan kadınları düşündüğümüzde, kadına yakıştırılan cadılık kavramının, Hristiyan inanışında ne denli önemli bir yeri olduğunu da anlamış oluruz. İslamiyet dahil, semavi dinlerin kaynağının sevgi olduğunu anlamayanlar, dünyada şiddetin baş tetikleyicileri olmaktan öteye gidemez.
Kadının cinselliği çağrıştıran bir meta olarak kullanılması yakın tarihin değil, insanlık tarihinin sorunudur. Medeniyetlerin beşiğini yerinden oynatan kadın, şiddetinde odak noktası olmuştur. Peki bu durumda onları suçlamak, tüm tarihin yükünü onların sırtında taşıtmak doğru mu? Cevabı kendi vicdanınıza bırakıyorum. Hepimiz bugün bir arabanın kendi fotoğrafıyla değil, önüne yarı çıplak bir kadın oturtulduğunda daha fazla satacağını çok iyi biliyoruz. Tekrardan cevabı kendi vicdanınıza bırakıyorum.
Bugün sabah uyandığımda yine bir kadın cinayeti vuku bulunca böyle bir yazının gerekli olabileceğini düşündüm. ‘Otobüste Vurulan Genç Kadın Hayatını Kaybetti.’ yazıyordu. Tıkladım ve 19 yaşında genç bir kadının nasıl öldürüldüğünü okudum. Otobüsün ortasında kurşun yağmuruna tutulmuştu. Bu ilk değil dedim. Kadın cinayetleri konusunda bir araştırma yapmaya karar verdim ve başladım. Daha sonra DEVLET’e hitaben bir ‘Bla Bla Bla’ bölümü oluşturdum.
Bla Bla Bla
Ayşe Paşalı, 2010 yılının aralık ayında kendisini ölümle tehdit eden eski eşi tarafından Ankara’da sokak ortasında katledildi. Paşalı öldürülmeden önce koruma talep etmiş, mahkeme henüz karar vermemişti.
Katil: ‘Namusunu korudu.’
Devlet:’Bla bla bla.’
Arzu Yıldırım, 2011 yılının ocak ayında eski eşi tarafından Ümraniye’de sokak ortasında öldürüldü. Yıldırım, katili hakkında suç duyurusunda bulunmuş, dilekçesi daha hızlı olsun diye cumhuriyet savcılığından alıp, emniyet müdürlüğüne götüremeden yolda öldürüldü.
Katil: ‘Namusunu korudu.’
Devlet: ‘Bla bla bla.’
Saliha Erdem, Şubat.
Arzu Odabaş, Şubat.
Semiha Karadağlı, Şubat.
Şehri Filiz, Şubat.
Katiller: ‘Namusunu korudu.’
Devlet: ‘Bla bla bla.’
Bunlar sadece bazıları.
Devletin özel ve kamusal alanda var olan şiddeti görmezden gelmesi, yok sayması, kadına yönelik şiddetin erkek egemen toplumda çoğalmasına neden oluyor. Ekonomik yönden özgürleşemeyen kadın, erkeğin hegemonyasında şiddet, tecavüz ve baskıya maruz kalıyor. Sadece son on yılda resmi rakamlara göre kadına yönelik şiddet %1400 artarak ne denli fazlalaştığını gözler önüne seriyor. 2013’ün sadece ilk dokuz ayında 842 kadın öldürüldü.
Her sustuğumuzda devletin ‘bla bla bla.’ dediği bir dönemde susmamak gerekir.
Bir erkeğin, dünyaya geldiği rahmi taşıyan o güzel insanlara karşılık yaptığı bu şiddet dolu eylemlere karşılık susmak bir acizlik göstergesidir. Ve evet belki bu dönem için elimizden bir şey gelmediğini, bu şiddet meraklısı insanların düşünce sistemlerinin önüne geçemeyeceğimizi düşünebilirsiniz ama gelecek yine aynı rahimlerden gelen çocukların elinde.
Ahlak kuralları bakımından çok iyi bir çocuk yetiştirdiğine inanan ailelerin dönüp kendi ahlak kurallarını gözden geçirmediği, çağın gerçeklerini göz ardı ettiği bir toplumda yaşadığım için derin bir üzüntü içerisindeyim.
“Çocuklarınızı kendi yetiştiğiniz çağa göre değil, onların yetişeceği çağa göre yetiştirin.” Hz. Ali
Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun…