Sizin içinizden hiç yazmak gelmiyor mu? Durmadan ara vermeden, yazmak… İçinizdekileri boşaltmak ya da en azından bunun için gayret göstermek, rahatlamaya çalışmak. Buna ihtiyacınız var, yoksa günlük yaşam koşuşturmacasında yeterince harap olan sinirlerimiz belirli bir noktadan sonra tehlike sinyalleri vermeye başlıyor. Ben bazen tıkanıyorum, bazense dur durak bilmeden akıtmak istiyorum. Bu da bir çeşit ve oldukça etkili bir terapi. Bunu da bir yerlerde okumuştum; okuyun, okumakla kalmayın gezin, tadın, deneyin. Sizin de yazmanızı, düşünmeden planlamadan, yalnızca yazmanızı istiyorum. Sonra durup yazdıklarınızı okuyun. (Hatta bana gönderin yayınlayalım;)
Duyguları dışa vurmak bazı insanlar için oldukça zor. Başımıza gelen olayları, bunların yarattığı etkileri sürekli belirli bir mantık örgüsüne oturtmaya çalışıyoruz. Oysa elmayla armutu toplamak gibi taşlar bir türlü yerine oturmuyor. Sigara kullanan kaç kişi sigara içmenin mantıklı bir davranış olduğunu düşünüyor? Ya da zararlarının en çok bilincinde olan hekimlerimizin neden yüzde 80’i sigara kullanıyor? Duygularınızı dengelemek için sigara yerine kaleme sarılmayı deneyin.
Film mi izlemeli, hangi müziği dinlemeli? Bir türlü içinizdekileri dışa kusamıyor, korkuyor musunuz? Birçok insanla konuştum, dertlerimi anlattım ama bunca tekrar yapmama rağmen çözümü bulamadım. Yazarak kendimi kendime anlatmış oluyor ve alt benlikte bir keşfe çıkıyorum. Bu öylesine keyifli bir süreç ki tadına vardınız mı yazar olasınız, hatta kitap çıkartasınız gelir! Kendimizi ne kadar az tanıdığınızı yazdıklarınızı yeniden okurken keşfedeceksiniz.
İnsan anlatırken aslında karşıdaki kişinin önemi sandığından küçüktür. O sadece kendisiyle sesli konuşuyordur. Bir geometri sorusu çözmek gibidir. İlk etapta göremediğiniz ince noktayı “baksana şöyle şöyle yapıyorum ama bir türlü sonuca… aa tamam burası böyle olacak” diyerek, sonradan görmektir. Çoğu zaman dışa çıkıp olaylara daha geniş bir çerçeveden bakmayı başaramıyoruz. Yaşamımdaki onca senelik okul hayatı, o kadar kişisel gelişim eğitimi, onca kitap, hiçbirisi yazmak kadar aydınlatmamıştır beni.
Evet sürekli değişiyoruz(!) peki bu değişim sürecini lehimize çevirecek kadar kendimize zaman ayırıyor muyuz? Önceki birikmişlikler belirsizliklerin üzerine binince yoğun ve ağır bir etki yaratabiliyor. Hayatınızda şuan yaşadığınız belirsizliklerin ortadan kalkacağını mı düşünüyorsunuz? Sadece yerine yenileri ve daha karmaşıkları gelecek. Belki de bu yüzden hep geçmişle uğraşıyor ve gelecek ile ilgili hayaller kuruyoruz. Carpe Diem, Anı Yaşa! Bunu sağlamak gerçekten zor mu? Geçmiş yaşamızı gözden geçirin, eskiden kendinize dert edindiğiniz sorunlarınızı düşünüp tartın, hatta şuan canınızı sıktığınız bir kaç konuyu kağıda yazın, katlayın ve cüzdanınıza koyun. Bir sene sonra açıp okuduğunuzda yüzünüzde gülümseme belirmesi olasılığı yüzde seksen!
En son ne zaman evinize dönerken farklı bir yolu tercih ettiniz, en son ne zaman hiç denemediğiniz bir şey denediniz, en son ne zaman gerçekten yaşadığınızı hissettiniz? Sabah yataktan kalkarken günün getireceği güzellikleri ve heyecanı yaşamak için sevinçle mi kalkıyorsunuz yoksa kalkmanız gerektiği için mi? Bir banka reklamında geçen ifadeye kulak verelim; “hayatınız bu iki nokta arasında mı?” En son ne zaman farklı bir şey yaptınız?
Ne de çok soru var hayatımızda. Doğru yanıtları alabilmek için doğru soruları sormak gerek demiş düşünür. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilerleyişiniz için kendinizi en son ne zaman dinlediniz…
Tüm sorulara verilebilecek bir çok yanıt ve onlardan katbekat fazla bahane var. Sorumluluklar, zaman, maddiyat… Peki hangisi “ben”den daha değerli? Ben olmadan diğer kavramlar 1’in yanındaki sıfırlar gibi anlamsızlaşıyor. Söz uçar yazı kalır demişler, bilgisayar kullanıyorsanız mouse toplumu olmaktan klavye toplumu olmaya adım atın, okumakla yetinmeyin ve yazın.