Mutsuzluk, kimi insanın yaşamaktan çok korktuğu kimi insanın ise bundan için için zevk aldığı enteresan bir ruh halidir. Öyle ki mutsuz olmaktan yakınan pek çok kişi garip bir şekilde bu duygudan beslenebilmektedir ve sanılanın aksine aramızda pek çok mutsuz insan bulunmaktadır. Geçen yıl yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye genelinin %43’ü mutsuz. Bu oran ile Türkiye, 148 ülke arasında 132’nci sırada yer almaktadır. Peki, mutsuzluğu biz kendimiz mi yaratıyoruz yoksa koşullar mı bizi böyle hissetmeye zorluyor? Yukarıdaki istatistiksel verileri de göz önünde tutarak siz ne cevap verirdiniz?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki mutsuzluğumuzun büyük bir kısmını istemesek de biz yaratıyoruz. Öncelikle küçük sorunları çok fazla büyütüyoruz. Çevremizle yeterince sağlıklı iletişim kuramıyoruz. Sosyalleşmekten korkuyoruz. Her şeyden önemlisi kendimizi gereğinden çok fazla önemsiyor ve gözümüzde büyütüyoruz. Kendimizi bu gezegenin en önemli varlığı sandığımız için de karşı tarafın ters bir hareketinde hemen gardımız düşüyor. Böylelikle de kendimizi “mutsuz” hissediyoruz.
Aslında tüm bu açılardan bakınca mutlu olmayı öğrenebilmek bir zanaat… Bu zanaatin başı ise, kendini dinleyebilmekten geçiyor. Mutsuz hissettiğimiz an hislerimize kulak verip kendimize, “Beni şu an mutsuz eden nedir?” sorusunu sorabilsek… Cevap, mutlaka zihnimizin bir köşesinden çıkıp bize kendini hissettirecektir. O cevabı yakalayabildiğimiz an çok önemlidir. Çünkü bir şeyi fark etmemiz, onu irdelememizi sağlayacak en temel adımı oluşturur. Fark etmediğiniz olgular üzerinde düşünemeyiz. Çünkü algımıza girememiştir. Fakat eğer fark edebildiysek; beynimiz onu tüm boyutlarıyla analiz eder ve kavramaya çalışır. Bu noktaya ulaşabilirsek, yolu yarıladık demektir. Bundan sonrası tamamen kendimizi ikna etmeye ve sağduyulu davranabilmeyi başarmaya kalır. Bulduğumuz cevap her ne ise, kendimize bunun ne önemi olduğunu sormalıyız. “1 yıl sonra ben bu olayı hatırlayacak mıyım? Hatırlarsam da benim için yine bu kadar üzücü mü olacak?” Tüm bu soruların cevabı olayın büyüklüğünü daha iyi kavramamızı sağlayacaktır. Böylece de küçük sorunları önemsememizi ve mutsuzluğa karşı daha dirençli olmamıza yardımcı olacaklardır.
En nihayetinde hayat bir tiyatro ve hepimiz paylarımıza düşen rolleri oynuyoruz. Senaryomuz kimi zaman hüzünlü kimi zaman ise neşeli sahnelerle dolu oluyor. Fakat her ne olursa olsun senaryoyu bir kenara bırakıp doğaçlama yapmak sizin elinizde. İster acılı bir sahneyi trajikomik yapın isterseniz ise komik bir sahneyi dramaya çevirin. Yeter ki şunu unutmayın; mutluluk emek ister ve mutlu olmayı öğrenmek de bir zanaattir. Hem de üzerinde çalışılması gereken, gerçekten zor bir zanaat…