Kaybettiğimiz, sevdiklerimizin acıları en derinimizdeyken yaşama telaşında sıkışıp kalmış olan ruhumuz nefes almaya direnen “o” özlemimiz…
Uyanılan sabahların, özlenenlerin yokluğundaki “o” his tarif edilebilinir mi?
“O” sesi bir daha hiç duyamayacak olmak nasıl nefessiz bırakır insanı ve nasıl özlenir çekip giden her bir nefes…
O eski kahvaltılar yok gibi o sohbetlerin yerinde yeller eser gibi… Özlemek, yaşarken eksik olmak gibi mi?
Özlemek nasıl bir şey?
Kelimelerin sessiz kalması, ellerinin soğuk olması gibi bir şey mi? Yoksa “anne” kelimesi geçen her konuşmada hüzünlenmek gibi mi?
Peki ya baba diye başlayan cümlelerde “özlemek…” güçlü hissedip “yalnız” ağlamak gibi mi?
Mutluyken bir anda mutsuz olabilir mi insan? Özlenen bunu bilir mi hisseder mi, görür mü özlendiğini?
“O” ses unutulur mu “o” son bakış peki? Unutmaktan korkabilir mi insan?
En sevdiği şarkısı, radyo kanalında duyulduğunda kulakları çınlatır mı, boğazda düğümlenir mi acının şarkısı…
Ne kadar “çok” olabilir ki insan ne kadar “kalabalık” hissedebilir kendini öylesine eksik “öylesine” yaşarken…
Yalnızlığa alışabilir mi insan ve nasıl kabul edebilir “o” cevapsız kalacak olan sorularını!
…
Bilirim, her giden bırakır arkasında sevdiklerini bilir her kalan “o” özlemin bitmediğini…
Bilirim, bazen konuşmak istemez insan konuşursa eğer, hatırlamaktan korkar sanki unutabilecekmiş gibi!
Bilirim, bazen öyle bir ses duyar ki insan, dönüp bakar dolu gözlerle sanki oymuş gibi…
Bilirim, “yaşar” her insan yaşarken fark edilemez yokluğun özlemi, bu yüzden değil midir? Son vedalar hani hep bir burukluk yaşatır ya insana…
Şimdi ne o sohbetler ne o sofralar ne de o kahkahalar var. Şimdi… Geçmişte kalan anıların günden güne çoğalan özlemi var…
Bu yüzden bilirim, her kalan “yaşar”, yaşar da hep eksik kalır bir tarafı alışamaz ki insan, sadece “alışmış” gibi yaşar o kadar.
Güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim Mehmet Bey
Özlemin etkileyici ve tüyleri diken diken eden çığlığı gibi… Yüreğinize sağlık Ece Hanım. Sevgiyle, saygıyla… MS