Uyandığında havanın alacakaranlığının yaşattığı griliğe hemen alışamadı gözleri. Neredeydi, saat kaçtı? Kolundaki saate baktığında akrep en aşağıda, yelkovan ise en tepedeydi. Hafif bir sersemlik ile gözlerini ovuşturdu. Peki ama gündüz mü yoksa gece miydi şuan?
Olduğu odanın aralık kalmış camından ince ince üşüten bir esinti geliyordu. Bir de çocukluğuna dair anımsadığı, duyduğunda kendini hep iyi hissettiren, kumruların gu-guuk-çuk seslerini işitmek mümkündü. Rüzgarın esintisiyle birlikte sonbaharın serinliği kuru ağaç yaprakları arasından geçerek kuş seslerine eşlik ediyordu.
Yerinden doğrulup başucunda duran, üzeri işlemeli örtü ile kapalı sürahiden bir bardak su doldurdu kendine; üç yudumda ağır ağır içti. Rahat ve derin bir uyku çekmesini sağlayan ninesinin sert yatağından kalkıp pencereye doğru yürüdü. Hangi manzaraya değişebilirdi ki burasının hissettirdiklerini.
Hayat keşmekeşinden fırsat bulup da küçük bir kasabada yaşayan ninesini ziyarete gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Burada eskiden, bahar yağmurları sonrası bisikletlerle dolaşır, yol kenarındaki çalıların içinden ellerine dikenler bata bata böğürtlen yerdi. Nasıl da özlemişti o böğürtlenlerdeki tadı, havadaki kokuyu, bisiklet üzerindeki coşkuyu. Üzerine eşofmanlarını giydiği gibi doğa ile kucaklaşmak için dışarıya attı kendisini.
Oysa evinde olsa yataktan çıkmak bile zor gelecek, çalar saatin alarmını birkaç kez erteleyecek, sonrasında söylene söylene kalkarak işe gitmek için hazırlanacak ve yine o sinir bozucu trafikle cebelleşecekti. Hava ve ses kirliliği de cabası. Dünyayı getirdiğimiz hale bak diye geçirdi içinden.
Belki sonbahar çocuğu olduğu için pek çoklarının aksine yazı değil de sonbaharı daha çok seviyordu. Her içli hikayede anlatılıp uzun uzun tasviri yapılan, duyguları kabartan da aslında bu toprak kokusu ve yeşil ile sarı tonları arasında sonsuz renk geçişi yaratan sonbahar değil miydi! Ne iyi yapmıştı yıllık izninin bir kısmını bu mevsimde burada geçirmeye karar vermekle.
Gün iyiden iyiye aydınlanmaya başlamıştı artık. Bu kısa yürüyüş iyice acıktırmıştı onu. Şimdi ninesi kimbilir neler hazırlamıştı kahvaltı için; burnuna gelen kokular iştahını iyice kabartmıştı. Hızlı adımlarla eve doğru yöneldiğinde yüzünde uzun zamandır hiç olmadığı kadar büyük bir gülümseme vardı.