Bazı kavramlar tanımsızdır, bazı göreceli kavramlarsa binlerce tanıma sahiptir. Aşk, mutluluk ve başarı bu tür izafi kavramlardandır. On binlerce kitap mutluluktan söz eder veya onu tanımlamaya çalışır. Herkesin ya başkalarından edindiği veya kendine özgü bir mutluluk tanımı vardır. Mutluluk- mutsuzluk üzerine yazılan kitapların ve şiirlerin, bestelenen müziklerin, tuvallere çizilen resimlerin, taşa oyulan heykellerin ve çevrilen filmlerin sayısını bilebilmek mümkün mü?.. Peki bu çokseslilik niye?.. Acaba mutluluk niçin bu denli merkezi bir rol oynuyor duygusal örgümüzde?
Sanıyorum yanıt çok basit; çünkü her insan mutluluğu farklı biçimde duyumsuyor, herkesin mutlu olma algısı ve yöntemi farklı farklı… Peki, nedir bunun ölçüsü? Mutluluğun karatını veya ayarını gösteren bir mihenk taşı var mı? Bu sorunun yanıtı “evet” olsaydı, mutluluk tüm büyüsünü kaybetmiş ve üzerinde hiç konuşulmayan bir kavram olmuş olurdu, değil mi? Mutluluğu bir fincan kahvede bulanların da, trilyonlara sahip olduğu hâlde bulamayanların da yaşadığı bir dünyada ortak bir mutluluk ölçütü bulmak kolay değil elbette.
Öyleyse bu konuda biraz daha derinleşmek gerekiyor. Bizleri en fazla mutlu eden şeylerin başında neler geliyor dersiniz? Ölümcül bir hastayı ziyaret ettiğimizde, cezaevlerindeki kötü koşullarda yaşayanları gördüğümüzde, akıl hastaları ile karşılaştığımızda, sefalet ve pislik içinde yaşamaya mecbur olanlara tanık olduğumuzda mı?.. Böylesi anlarda hem hüzünlenir, hem de gizli bir mutluluk yaşarız, değil mi? O hâlde, beynimizin ve duygu örgümüzün mutlu olduğu veya diğer bir deyişle bizi mutlu hissettirdiği bazı ‘olmazsa olmaz’ları var, diyebiliriz. Benim burada sizlere yardımcı olmak için yapacağım şey bu listeyi oluşturmak, yorumu size bırakmaktır.
Birinci mutluluk kaynağı: ruh ve beden sağlığı yerinde, doktorlara ve ilaçlara gereksinim duymayan bir insan olmaktır.
İkinci mutluluk kaynağı: beğenilme duygusunu sıkça yaşamaktır. (Hatta bence beğenilme duygusu, modern insanda temel bir içgüdüye dönüşmüştür.) Zira beğenilme, insanları hem hayata bağlayan, hem de başarıya ve yaratıcılığa zorlayan itici bir güç yaratır. Eğer, dünyadaki tek insan siz olsaydınız, ütülü elbiseler giyer, tıraş olur, makyaj yapar veya tırnak keser miydiniz? Ya da şiirler ezberler, resimler yapar, eşsiz saraylar inşa eder miydiniz? Giysilerinizin markası, ayakkabılarınızın kalitesi veya saçınızın rengi fark eder miydi? Etmezdi… Çünkü çevrenizde onları beğenecek ve size övgüler yağdıracak kimseler bulunmazdı da ondan.
Üçüncü mutluluk kaynağı: özgürlüktür. Bir eve, biraz toprağa, bir vatana sahip olmak ve orada özgürce hareket edebilmek doğal bir ihtiyaçtır. İşte salt bu yüzden, suç işleyenleri cezaevine kapatmak, en değerli varlığı olan özgürlüğünü yitireceği anlamına geldiği için ağır bir cezadır. Doğaldır ki, insanlar o özgür dolaşımlarını kaybetmemek için cezaevine girmekten şiddetle kaçınırlar. Tabii saygınlık ve sosyal statüdeki kayıp da bu sakıncayı yaratan nedenlerdendir. Beynimizse hem kendisinin, hem de kendisini yaşatacak olan bedenin özgür olmasını ister. Kaldı ki kaybedilmiş bir özgürlüğü geri almak beynin belki de yaşamak kadar önem verdiği bir uğraş olur her keresinde. Öyleyse özgürlük sadece insanlar için değil, tüm canlılar için birer mutluluk pınarıdır.
Dördüncü mutluluk kaynağı: sevmek ve sevilmektir. Sevilen insan kendini mutlu hissetmekten alıkoyamaz. Sevginin gürül gürül mutluluk veren bir kaynak olduğunu anlamak için sevgiden yoksun ve sevgi alışverişi yapamayan insanların mutsuzluğunu gözlemek yetecektir.
Beşinci mutluluk kaynağı: güç, saygınlık veya ün sahibi olmaktır. İnsanlar bir diplomaya, bir etikete, bir koltuğa veya bir şöhrete sahip olmayı hep istemişlerdir. Bunları elde edemediklerinde ise, onlara saygınlık kazandıracak ve üstünlük komplekslerini giderecek araç konumundaki paraya doğru dümen çevirmişlerdir. Onu da edinemediklerinde, toplumun takdir duygusunu kazanabilmek ve kendilerini yararlı hissetmek için evrensel değerlere sarılmış ve o değerlerin şampiyonluğu için çalışmışlardır. Hayırsever olmak, yardım kuruluşlarına katılmak, gönüllü toplumsal görevler üstlenmek vbg.
Altıncı mutluluk kaynağı: başkalarına muhtaç olmadan, en azından temel ihtiyaçları karşılayabilecek kadar bir işe ve gelire sahip olmak veya kendi olanakları ile maddî gereksinimlerini giderebilmeyi başarmaktır. Bu durum, kişide özgüven, gurur ve yeterlilik duygusu uyandırdığı için, çalışmak büyük bir mutluluk kaynağıdır.
Yedinci mutluluk kaynağı: yaratıcılıktır. İnsan beyni monotonluğu sevmez, tekdüze yaşamdan çabuk sıkılır. Tüm evren aralıksız değişirken, doğadaki her şey her an yenilenirken, beynimiz elbette statik konumda kalmak istemez. Ya evden çıkıp biraz dolaşmak ihtiyacı hissederiz, ya ülkelerarası seyahate çıkar, ya sosyal çevresini değiştirir, ya eşyalarını yeniler ya da yeteneklerini kullanarak daha önce yapılmamış yepyeni şeyler yaratmak isteriz. İnsanların sanatla ve bilimle uğraşması, yeni keşifler yapması ve bu sayede kültürlerin ve küresel teknolojinin sürekli evrimleşmesi öncelikle bu nedenden dolayı, yani beynimizin yeni şeyler üretme arzusunun şiddetindendir. Yaratıcılık; insana sürekli çok büyük hazlar yaşatan bir mutluluk kaynağı olagelmiş ve olagidecektir.
Sekizinci mutluluk kaynağı: barış ve esenlik içinde yaşayabilmektir. Genetik kodlarımızda “yaşamak için öldürmek” gerektiğini dikte ettiren kalıntılar olsa dahi, binlerce yıldır sürdürdüğümüz toplumsal yaşam sayesinde barışçıl ve sorunsuz gündelik hayatları yeğleyen bir yapı da geliştirdiğimiz ortadadır. İyilik yapıp dost kazanmak, düşmansız, kendi hâlinde ve paylaşımcı bir sosyal yaşantı sürebilmek çoğumuzu mutlu kılmaktadır.
Dokuzuncu mutluluk kaynağı: bilgi ve kültür sahibi olmaktır. Bilen, bildiğini kullanarak yararlı ve doğru sonuçlar alan, bildikleri yüzünden toplumsal beğeni gören ve bildiği için akıl satan veya kendisine akıl danışılan kişiler, yüksek hazlarla dolu mutluluklar yaşamaktadırlar. Nüansları ve çoğu kimsenin farkında olmadığı detayları görmek; en antik ve en güncel bilgileri elde etmiş olmak; bunları kullanmak veya aktarmak, kişiye bir üstünlük hissi tattırdığı için mutluluk kaynağı sayılmaktadır.
Onuncu mutluluk kaynağı: mutlu bir aileye, başarılı çocuklara/torunlara ve övünülecek dostlara sahip olmaktır. Bunlar, kendimizi başarısız görmemizi engeller ve övünç kaynağımız olurlar. “Bir marifetin varsa göster, babanınki ile övünme!” özdeyişi çoğu insanı -bu övünçten mahrum kıldığı için- rahatsız eder.
On birinci mutluluk kaynağı: mutlu olma sanatını öğrenmiş olmaktır. Kötü bir deneyimden tatlı bir anı çıkarıp onunla alt ve üst bilincimizi memnun edebilme, iyimser olma, pozitif düşünme, Poliannacılık oynama ve bardağın yarısını dolu görme bizi/beynimizi mutlu kılmaktadır. Dingin bir ruh hâline sahip olan ve kolay kolay ruhsal frekans bozuklukları yaşamayan insanlar, sosyal ilişkilerinde ve özel yaşamlarında diğerlerine göre daha sıkça mutlu olmaktadırlar.
On ikinci mutluluk kaynağı: beynin ve duyguların kendi amaçlarını gerçekleştirebilmesi ve kendi değerlerini/arzularını yaşatabilmesidir. İnsanın anlam arayışı ile bulduğu değerler arasında tükenmez bir ilişki vardır. Etik ve ahlâkî değerlerle sıkı ilişkisi bulunan kişinin yaşamı, sahip olduğu değerleri kullandıkça anlam kazanır. Zaten beynimiz, yaşamın anlamını bazı değerler edinildikçe ve bunların uygulamada değer bulduğunu gördükçe kavrar ve mutlu olur. Modern felsefeciler ve psikologların birçoğu daha anlamlı ve şükür içinde geçen doyumlu bir yaşam için olumlu alışkanlıklar ve üstün değerler yüklenmek gerektiğinde mutabık kalmışlardır.
Son söz: Mutluluk sanatının ustası olun, mutlu kalın…
Günün Sözü: Yaşamınızın senaristi ve yönetmeni kendinizseniz, mutluluk daha sıkçadır.