Bir şeyler yazmazsam deliricek gibi oldum yine…
Ya şurada işten çıkmış, güzel bir yürüyüş yapmış, evime gelmiş dinleniyorum. Hafta sonu sınav var, oturup ders çalışayım dedim. Kafamda dönüp duran o kadar tilki rahat durmuyor tabi… Ben kendi halinde bir insanım yahu, ne isterler benden anlamam. Kötülük yapmam, yapmayı da sevmem, günahtan korkarım, inancım kuvvetlidir… Kendimi tanıtmak gibi bir hevesim yok tabi de insanın artık gırtlağından burnuna, ordan tepesine kadar gelince bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyor.
Şu insan(cık)lar var ya, dövesim geliyor… Şükrünü bilmiyor çoğu, elindekinin kıymetini bilmiyor… Yok yok katlanamıyorum. Kendimi sıkmaktan midemde ülser başladı… Sevmeyeyim diyorum, kimseyi sevmeyeyim yaa, n’olcak arkadaş… Kıymet de vermeyeyim, güvenmeyeyim de. Rahat batıyor, rahat! Ben en iyisi ‘duygu’ organlarımı aldırayım. İhtiyacı olan ki çevremde bir hayli fazla, onlara bağışlarım. Bak yine ne kadar iyi niyetliyim… Benden adam olmaz.
İki kuruşluk keyfimi, mutluluğumu beş para etmez sebeplerle bitirdirler, bitirdi, bitirdim… Şöyle isyan edecek gibi oluyorum sonra diyorum ki dur vardır bu işte de bir hayır. Yok karşıma çıkan bu yaratıkların hepsi mi aynı olmak zorunda. O kadar model bakıyorum, bu değişikti yaa ama olmadı. Aynı! Tüh ki ne tüh, aynı be aynı.
İçimdeki şu hırçınlığı, öfkeyi nasıl atsam bilemedim… Beni ıssız bir yere götürün, kimse olmasın, avazım çıktığı kadar bağırayım, söveyim. Ohh be düşüncesi bile rahatlatıyor. Derdiniz ne arkadaş; fazla aşk mı, sadakat mi, inanç mı batıyor? Ne yapmak lazım anlamadım ki… Anlamıyorlar. Bak sana kıymet veriyor mu, başka türlü mü anlatsam, bunun için şınav mı çekeyim? Bak seni seviyorum eheheeh 50 şınav… peh peh peh!..
Saçmalamakta sınır yok arkadaş. Hem mantıklı, aklı başında, uslu, terbiyeli, hanım hanımcık olduk da ne oldu? Önünü ilikleyip de küfrettiler yine. Bu yaratıklar hep aynı… Çin’e mi yerleşsem? Yeni bir model çıkartır onlar; şöyle vazgeçmeyen, adam gibi seven, üretim hatası olmayan… Bak ya bu aklıma feci yattı. Ama daha önce uçağa binmedim, binemem galiba emin değilim. Buradan yürüyerek kaç km sürer ki acep?
Bu seni seviyorum cümlesini ulu orta kullanan herifler var ya hepinizin …… yüreğini seveyim mi? Anladın sen anladın… Bir yürekle oynamak günahtır be günah! Ruhu kayıp insancıklar, ah alarak çok yaşayamazsınız; mutsuzluk ebedi sizin için. Bir de para olayı var değil mi! Parasız saadet olmaz arkadaş; kim demiş hava bedava, su bedava diye? O para, şu para, efendime söyleyeyim insanlık parayla, dostluk parayla, güven parayla, aşk parayla … parayla, parayla, parayla…
Hiç unutmuyorum işe başladığım ilk zamanlarda bir tane ayakkabım vardı; sadece bir tane! O da benim değil, ablamındı. Gizli gizli giyerdim. Sonra eve gelince temizler yerine koyardım. Param yoktu. Yokluğu da bildim… Ama mutsuz olmadım. Mutluluğu paraya bağlamadım. Paylaştım neyim varsa… Temiz yürekliliğin karşılığı hep alınır. Aç sözlülüğün sonu yok. Parasız yuva da olur, aşk da olur, mutluluk da olur… Alnının teri olduğu sürece, insan gibi, hakla çalıştığın sürece, sofranda bir tane ekmek, iki zeytin de olsa, doyduğun sürece mutlusundur. Şükredin….
Demem o ki birini seviyorsan eğer, adam ol!
Değişme.
Değiştirmeye kalkışma.
Güven ver, huzur ver. Bi’ huzur ver ya…
Bu yazının ucu iyice argoya bağlayacak. Çok sevdiğim bir sözle kapanış yapayım: “Aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri için gelirler vecde, vaad etmeseydi Allah cenneti, O’na bile etmezlerdi secde.” Mehmet Akif Ersoy
Bence anlayan anladı.
Son kez… Eyvallah…