Bildiğiniz gibi üç boyutlu bir evrende yaşamaktayız. Bu boyutlar; en/boy, derinlik ve yüksekliktir. Şimdi bir anlığına iki boyutlu bir evrende olduğumuzu varsayalım. Yani eski video oyunlarındaki gibi bir durum söz konusu olsun. Bunu lütfen gözünüzde canlandırmaya çalışın. Etrafınızda kareler, dikdörtgenler, üçgen gibi şekiller geziyor. Çünkü yükseklik boyutumuz yok. İki dikdörtgenin karşı karşıya geldiğini düşünün. Gözünüzün önüne getirmeye çalışın. İkisi de birbirlerini görebiliyor, konuşabiliyor, anlaşabiliyorlar ancak birbirlerini yukarıdan göremedikleri için şekillerinin neye benzediğini bilemiyorlar.
Bu dikdörtgenlerden birini üç boyutlu bir cisim gelip yukarıya kaldırsa, bu dikdörtgen diğerinin yani aşağıda kalanın şeklini hatta içini bile görebilecek. Boyutu eksik olduğu halde her şeyi görebilecek. Daha sonra tekrar aşağıya indiğinde diğerinin yanına gittiğinde çok farklı şeyler gördüğünü ve bildiğini anlatmak isteyecektir. Ancak karşı taraf ona ne gördüğünü, neyi bildiğini sorduğunda kesinlikle anlatamayacaktır çünkü maalesef yukarıyı gösterecek bir parmağı bile bulunmamaktadır. Gördüğü, çok iyi bildiği halde iki boyutlu olduğundan anlatamamaktadır.
Üç boyutlu bir cismi bir ışığa tuttuğunuzda gölgesi oluşacaktır ve bu gölge iki boyutlu olacaktır. Yani iki boyut üç boyutlu evrenin yansıması olarak kabul edilmektedir. İşte biz üç boyutlu evrende yaşayanlar da aslında dördüncü boyutun birer yansıması, birer gölgesiyiz. Bunu şöyle açıklayabiliriz; 3 boyutun altında kalan boyutları görebiliyoruz, tanımlayabiliyoruz ancak 3 boyutun üzerindeki boyutları tanımlama yetimiz yok, bu 4 duvardan oluşan odamızın dışında olan bir nesneyi göremememize benziyor. Biz 4. boyutun yansıması isek 4. boyut yansımasını yani bizi görüp tanımlayabilmekte ancak biz yansıdığımız 4. boyutu tanımlayamamaktayız.
Algılayabildiğimiz nesneler ve uzay 3 boyutludur. En boy ve yükseklik kavramlarını algılayabilecek bir 3 boyutlu bakışa sahibiz ancak bu bizim ‘algılayabildiğimiz’, içinde yer aldığımız boyutudur. Görsel zekamız ve beynimiz 3 boyuta göre şekillenmiştir. Dördüncü boyutu algılama olanağımız bulunmuyor daha doğrusu bu algının tam tanımı beynimize kodlanmış değil.
Bilim adamları bu konu hakkında Minkowski ve Euclidiean geometri anlayışları farklı teoriler öne sürmektedir. Zamanın içinde bulunan kavramları mesela paralel evreni de işin içine sokacak olursak aslında algılayamadığımız ancak var olan başka boyutlarla birlikte; şuan varsayım olan 10 kadar boyut mevcut. (Euclidiean teorisine göre, bildiğimiz uzay, x,y,z koordinatlarının yanı-sıra beynimizin algılayamadığı 4-5 hatta 10 boyut vardır.)
Minkowski mantığı ise bildiğimiz x, y, z’nin yanında 4. boyut olarak “zaman” kavramının bulunduğunu belirtiyor. 4. boyut kavramı için, Einstein’in “zaman” kavramı ele alınıyor. Yani, üç fiziksel boyut ‘en, boy, yüksekli’ ve zaman. Zaman kavramınında kendi içinde x, y’ye hatta bir de z’ye (paralel boyut) sahip olduğu düşünceleri göz önünde bulundurulunca; aslında dördüncü bir boyutun varlığını istersek izafiyet teorisi, paralel evren, kara delik, ışık hızı veya bütünüyle uzayın tamamı kavramlarından herhangi birini kullanarak matematiksel yönden açıklayabiliyoruz.
Zaman boyutu haricindeki dördüncü “fiziksel” boyutun ilk defa 1888 yılında Charles Howard Hinton tarafından türetildiğine inanılıyor. Bilim insanları bu dört boyutlu yapıya tesseract (Yunanca tesseres aktines = dört ışın) ya da tetraküp (HYPER CUBE de denmekte) ismini vermişler ve bizim görsel biçimde algılayacağımız boyuta getirmeye çalışmışlar. Tesseract 4 boyutlu bir küptür. Teorik olarak bakıldığında bütün kenarları arasındaki açı 90 derece olan, bütün ayrıtları ve yüzey alanları eşit olan, bir köşesinden birbirine dik dört ayrıtın çıktığı, dört boyutlu küptür. Tesseract’ta 8 küp, 24 kare, 32 kenar ve 16 köşe oluşur. (Küp için de küp olarak tanımlayabiliriz.)
Bu iç içe geçmiş iki küp baktığınızda sanki birbirlerinin içinden geçiyormuş gibi görülebilir. Fakat gördüğünüz kare yüzeyler 4 boyutlu bir evrende gerçekte eğilip, uzayıp, kısalmıyor. Buradaki küçülme ve deformasyon, bu dört boyutu bizim üç boyutlu dünyamızda görselleştirebilme şeklimiz. Biraz daha dikkatli incelediğinizde 4. boyutu fark edebilirsiniz. Eğer fark edemediyseniz önemli değil çünkü insan beyni bunun için tasarlanmadı. Burada işin içine biraz soyutluk ve perspektif giriyor. Algılarımız bu boyutu farklı algılayabilir. Hangi küp hangi küpün içinden geçiyor diye soracak olsak farklı cevaplarla karşılaşabiliriz. (Konuyla ilgili farklı bakış açısına sahip kaynak arayışında olanlar için bkz.”12. Gezegen“). Belki 4. boyut zaman kavramının dahil edildiği bir boyut olarak zamanlar arası geçiş ya da paralel evrenin sırlarını bizlere verebilecek olan bir boyuttur.